Kanon ve Yenilik

Bugün kaybımız yeni bir şey söylemek mi yoksa yeniyi anlamlı bir şekilde söylemek mi? Biz ikincisinden taraf oluyoruz. Çünkü anladık ki Türkiye'de her şey vitrin taraftarları tarafından belirleniyor. A'nın metni yeni bir kanonun en yeni müeffili olarak yayınlanıyor. B ona yakın durduğu için alkışlanıyor. Edebiyat'a saygı gösterileri düzenleniyor. Fakat isimler bu saygının hangi anlamını taşıyor tartışılır. 

Türkiye her sabah yeni bir kanonlaşmaya uyanıyor. Bu kanonlaşmayı en özet haliyle isimler kanonu olarak anabiliriz. Enis Batur'un yahut Ataol Behramoğlu'nun çalıp da giremeyeceği kapı, yayınevi, dergi, etkinlik yoktur Türkiye'de. Birbirimizi kandırmayalım. Biz mimikler ve jestlere bırakamayacak kadar eleştirinin hayati bir set çekme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Kanon, yan yana gelmezlerin yan yana geldiği andır. Ondan sonra dergi çıkarsak ne, iyi şiir yazsak yayınlasak ne!

Kanon haliyle kendi kendine oluşmuyor. Davet var ve davete icabet uzak yerden değil. Türkiye retorik sahasındayız! Retorik, söylemi yanına çağırıyor. Son hamle imajla taçlandırılıyor. Tersden gidenin her zaman doğru yola çıkacağını kim söylemiş? İşte o yolda beş benzemezi 'sanat namına' yan yana getirenler Türkçe şiire ihanet etmektedir. 

Beklerken unutmayacağız!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Frantz Fanon ile Kalkınmayı Sömürgesizleştirmek (Benjamin Selwyn)

Çaresizce Susan'ı Aramak (Terry Castle)

Alexander Dugin'in Kozmik Savaşı (Matt Mcmanus)*