Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ufuk Akarı ile Fotoğraf Sanatı Üzerine Söyleşi

Resim
Dilay Kababıyık: Büyüdüğünüz yerlerin sizin fotoğrafçılığınızdaki anlamı nedir? Sokak ve sınıf; bu iki önemli unsur sizde neyi çağrıştırıyor?   Ufuk Akarı:  Fotoğraf bir hobiden ziyade kendimi ifade etme ve yaşam biçimi benim için. Hayata bakışımın oluşmasında sosya ekonomik koşullarımın ve yetiştiğim sosyal çevrenin önemi fazla. Fotoğraf karesine indirgediğim, ayıkladığım veya seçtiğim görüntülerde bu bilinçaltının tezahür etmesi kaçınılmaz. Kısaca İnsan neyse onu çeker. Bunu planlaması ve içgüdünün kontrolü benim gibi sezgisel ve doğaçlama çalışan bir fotoğrafçı için pek mümkün değildir.  Sokak sınıfsal farklılıkların en aza indirgendiği kamusal bir alandır. Kısacası hayatın en yoğun gözlemlendiği yerdir sokaklar. Bu nedenle insanları eşitleyen demokratik bir mecradır. Sokak hayat, fotoğraf hayattan damıtılmış bir andır. D. K: Tarkovski, Bergman, Trier ve daha birçok yönetmenin filmlerinde fotoğraf karelerini andıran sahnelere denk gelmek mümkün. Fotoğraf ve sinema arasındaki ilişki

Acı ve Üzüntü Ünlemi: Ağlamak Hakkında Birkaç Not

Resim
Halk inanışına göre anasından gülerek doğan tek kişinin Nasreddin Hoca olduğunu biliyoruz. Eflatun Cem Güney, Hoca ile ilgili halk inanışlarını sıraladığı bir listede ifade ediyor bu inanışı (Boratav, 2014). Dolayısıyla söyleyebiliriz ki Nasreddin Hoca hariç hepimiz doğduğumuzda ağlıyoruz. Şaka bir yana, bu mesele, yani oksijenle ilk karşılaşmanın etkisi, ciğerlerimizin açılması ve nefes alabilmemiz için vazgeçilmez. Tuhaf olabilir ama ağlama bir şekilde nefes alabilmemiz için bir önkoşul. Hatta ağlamayan bebekler için doğum ekiplerinin endişelendiğini çeşitli kaynaklardan okuyabilirsiniz. Ağlama, bir sinyal. Rahatsızlık belirten, “hayır” diyen bir sinyal. Ama bu sinyal bir cevap arıyor, bir yardım bekliyor. O an ne oluyorsa, onun olmasını istemediğini iletiyor. Peki ağlayan biliyor mu kendindeki uyaran tazyikinin sebebini?  Pek çok sebepten dolayı ağlayabilir bebek. Yorgunluktan, açlıktan, ona dokunanların fazla müdahalelerinden yahut çok ani bazı durumlardan dolayı; sıcak, soğuk, ses

Denemenin Sınırları Üzerine Armağan Ekici İle Söyleşi

Resim
"her kural ihlal edilebilir, her biçim bozulabilir, başka biçimlerle içiçe geçirilebilir; yeter ki yapılanın sahici bir meramı, amacı olsun." Dolunay Aker: Deneme katmanlı bir tür. Başkasına bakanın kurduğu dil içerisinden edebiyattan felsefeye felsefeden psikolojiye oradan politikaya sıçrıyor. Ama türe sadık kalarak. Sizin bu tür sıçrayışlar hakkındaki düşünceleriniz neler?  Armağan Ekici: Bu sıçramaları özellikle seven bir mizaç var bence. Ankara’da Kızılay’da bugün sokağa çıktığımızda yalnızca gündelik işimizle, kendimizle ilgili şeyleri (aradığımız dükkânı, kalabalığı, bineceğimiz otobüsü, o sokakların hatırlattığı anılarımızı) görmekle yetinebiliriz. “Denemeci” mizaç, işte bununla yetinmeyen, etraftaki binaların mimarisi nasıl, binaların ve mekânın geçmişi bize neler diyor, kendi ömrümüzde gördüğümüz değişimler nelerdi, bizden öncesi nasıldı, bunların arasındaki bağlantılar nelerdi gibi soruları sormayı seven bir mizaç; bunu yapınca, gündelik bir iş için Kızılay’a inmişk

Ay Şarkısı, Kadın Şarkısı

Resim
Geceleyin yaşıyorum. Sabah ölüyüm, yakıtını bitirmiş eski bir gemiyim kasvetli ve soluk kemikli. Mucize yok. Pırıltı yok. Bakımsız haldeyim  ama sen asker üniforman içinde görkemlisin  senin yolculuğun için hazırlanmalıyım  Ben hep bir bakire, yaşlı ve çopurdum. Dünya yokken ben vardım. Turuncuya çalıyordum ve dolgun havuç renkli, şaşkınlıkla seyredilen izin verdim parçalanmış yuvarlaklığımın denize damlamasına Venedik ve Mombasa yakınında.  Maine üzerinde dinlendim. Pasifik’in içine düştüm bir jet gibi. Yalancı tanıklık ettim Japonya üzerinde. Sarkacımı oynattım dolu çantam, benim altın sarısı, sarı göz kırpan ışığım senin üstünde. Sorgulaman gerekiyorsa, yap o zaman. Biliyorsun ki yapay değilim. Sana uzun uzun baktım  aşkla dolu ve boş benim sonsuz görüntümü çevirerek senin için, benim soğuk, soğuklara bürünmüş adamım.  Sen yalnızca iste yerine getireceğim onu. Kesindir aslında bana gireceğin bir kışlaya girer gibi  Öyleyse süzülerek gel, süzülerek gel, fırlatılan sen, kale sen, düze

Akıl Hastanelerinde Ayna Yoktur

Resim
asâlar inip kalkarken gözlere inen perdelerin ardında sesten hızlı görüntüden yavaş bir savaş kâr oranlarıyla inatlaşan robotlar bol meta bol sermaye darboğaz eti kemiğiyle takasa giren çocuklar apple madenlerinde kalaylanırken cebinde üç kuruş para çok kuruş telefonuyla kaç karakterde sağalırdı isyanı? savaşacak gücü yoktu aklının bohçasına sığdıramadıkları gölgesinden oluk oluk taştı kocaman bir taştı zihnini ortasından yardı başladığı yere varamayacağı bitimsiz bir düzlem: düşlem sözün bittiği yerden başladı babayı boğdu elleriyle dilini bir bıçağın sırtına yasladı son sözü:  merhaba -pencereden sızan güneşten çevir  gölgede daha iyi seçersin yüzümü- Ömer Burçin Özkişi

Barbarları Beklerken / No:8

Resim
 SUNU Sosyal Şair Şiir twitter'a dahil mi? Elbette dahildir. Son 20 yılda şiirin derdi, konusu, gündemi sürekli değişmiş; güncel, gündelik ve siyasi olan her şey şiire dahil olmuştur. Özellikle bu alanı tercihen işleyen, sosyal ağların içindeki durumları şiir bahsinde sorunlaştıran şairlerin eserlerini yok saymak yahut gündeme getirdikleri sorunları konuşmamak, üzerine düşünmemek ne mümkün. Bu saydığımız veriler şairin gündelik hayattaki tavırlarını da etkiliyor. Şair; ağların içinde like kovalayısı da olabilir, ağları sadece bir an, durum takibi olarak da görebilir.  Şiir hayatın her anına dahildir. Fakat şiiri ve hayatı sosyal ağ alanlarının kurallarına tabii kılmak, gündelik hayatta gerçekleşen bir konuyu, sosyal ağların geçiciliğine yamamak, buradan gerçekle kurduğumuz bağı sessize almak, şiirin ve hayatın anlamına dahil değildir.  Sosyal şair, gerçek bir kavgayı bir twitter kavgasına indirgeyebilir mi? Dilin kendisiyle başlayan ve dilde bitmesi mümkün olan şey dijital kanallar