Kayıtlar

Aralık, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Korkulacak-Dolunay Aker

Resim
bir iki üç  aksıyor dumanlı hava sahasında buluşlar şair bir iki üç  durağın nerede olduğunu biliyor musun?  Ama sana bunu bir twitle hatırlatmalıydım belki sessiz bir ok göndermeliydim eros filan neron filan coğrafya filan  sana korkulacak bir şeyler göndermeliydim  Hemen eline ulaşacak bir kargo paketi  telefon numarasına ne dersin?  anonim bir halk cezbedici olabilirdi  tarif defterleri yahut geçici rehberler  hiç hoşuna gitmeyecek bir abonelik sistemi  ormanda kaybolan geyiklerin... bir iki üç  en son ne olmuştu?  ben de hatırlamıyorum bir an başka bir anı yutmuştu eski  eskiden olan bir şey bundan çok korkmuştu  birkaç gün yetecek  birkaç gün error birkaç gün borç batağı  birkaç gün faturamı ödeyemedim  birkaç gün öğrenci olmak  birkaç gün tuğba ekinci  birkaç gün şiir ve özveri arasındaki denge  birkaç gün korkulacak  birkaç gün korkulacak  birkaç gün korkulacak  birkaç gün bir iki üç  üst üste ve yan yana dizilmiş tencereler birkaç gün  korkunun kapladığı yer kadar KORKULACAK bi

[Varlığı Bundan Sonra Jean Amery Olmuştur...]-Nalan Kurunç

Resim
fark söylerse niteliği hırslı bir göreve maruz bırakılır. ve ki, kamusal alanda bize bıraktığı tepki ölüm hükmüyle özdeşti. bir hınç bilimi icad edilecek  bilindik orkestraları içinde uyumlar, gündelikler, politikalar emeğin araçsallaştırılması gerektiğinde sessiz bırakma tekil tecrübeyi. beni affettiğin için durağan tecrübeyi saptadığın için bir Mesih gücünde ve geçmişin hakkı olmadığını söyleyeceğiz. kabul edilemeyecek boş törenden geliştirebileceğimiz aynadan farklı kitlesel duyarlık imgeleriyle askıya alınan iştahla gasp edilen kapanmakla geçerliliğin özdeşliği ki beklenmiş olduğumuz.

K-Ferit Sürmeli

Resim
                                                          Kafka’ya , Kral’la Kurt kol kola köşeleri kesinleştiriyor konakta. Kurt, köşe kapıyor köşe kapmacada. Kangal, kıllanarak: “Koyunları, Kuzuları Koruma Komitesi”ni kuruyor. Kaldı ki Kurt’la Kangal’ın kan kardeşliği kopmuyor K. Koyunlar, kuzular koruda koklaşarak konaklıyor. Kral, komitesini kıstırıyor kısaca. Köşe kapanlar, köşelerine kuruluyor. Kangal’ın, “Koyunları, Kuzuları Koruma Komitesi”nde kusur. Kurt, Kuzu’yu kolundan kapıyor. Kangal, kovalıyor. Kral, kıs kıs...

Ters Yüz Olmanın Topolojik Hikâyesi-Orçun Güzer

Resim
                                            Max Klinger’in  esiniyle Elini kaybetti bir zamanlar bir kadına ait olan eldiven; kendisini giyinecek zarif elin peşine düştü. Çölde öğlen uykusundan uyanan bir adam da, bu tutkudan etkilenip, eldivenin peşine düştü. Savruldu eldiven, rüzgârı kavrayıp; adam da savruldu eldivenin peşinden, yollarda kayıp. Eldiven elin, adam eldivenin düşünü kurdu; düş büyüdü, gerçeği boğdu. Adam küçüldü, el kadar oldu; eldiven büyüdü, adamı yuttu. Adamı boylu boyunca içine alan eldiven, birdenbire heyecandan ters yüz oldu. Adam, bu refleksin şiirsel yasalarını formüller halinde avucuna yazdı; sonra unutup elini yıkadı. Mürekkep aktı; gözyaşı aktı; eldiven ak, adamsa kapkaraydı. Muhtelif kayıp eldivenler, ellerini kaybetmiş eldivenler, el ele tutuşup günbatımına doğru uzaklaştı. Adam yine yalnız kaldı, dışarıda kaldı; yeniden, çölde uykuya daldı. Yalnızlığının ilk asrının ortasında, birdenbire uyanıp, eldivenin bir ele, elin de bir kadına ait olması gerektiğini

Karantinadan Kadrajlara-Ümit Erdem

Resim
Şehirde antibiyotik üstüne yeni efsaneler. Gövdeyi taslamak gövdeyi deklanşöre adamak. Gölgenin yapışıp kalması gövdenin sapına. Mümkünü olanın ilmi. İmkanı olan istikametinde arzuların. İyileşmeye karşı dillerden iyi olmak dilini yakalıyorum. Antibiyotik varsa mümkün olan yaralarımızın tuşları da vardır.  Soyulmanın savunmanın ustası bir anlık görüşme. Bir süreliğine yerelliğime bakıp. Süreli güvercinler aklımda yem vermeye ayarlı. Aklımda kanatları para bandı. Aklımda çakmaklı o kadar kuşsuz.  Botanik bahçelerine, hayvanat alemine ve petşoplara indirim olmaz. Rica ederim balkona geçelim yeni çağa ayak uyduralım. Kibirlenmek üzerime el yordamıyla plaza gösteren parmak çocuklar. Pulları yenilenir toplu konut ve asgari geçim indirimi. Çocuklar dökülür yasa olsa bağlar bu formül olmaz. Bunları anlattım. Kimse zorluğun hayvanına, bileğe ve türlü iyileşmelere gelmesin.  Piyano tuşsuz olsa el yordamıyla hakeza uzanmadaki tınıyla. Yani tabure boş olsa yanlış olan eksik olana kıyaslansa. Nası

Avcı Amin-Özgür Balaban

Resim
I dünyaya ıkınılmış adıyla düşen  plasenta karşılığı oğlana tüzük öksürünce dakikaya kanser takmak'ın  daha eril bir rövanş öpülmemiştir  kur mayına karşıt meryem icatlar  o derece imtiyaza fetih pekişmez  hatıranın yavaş-yavaş ilme çaldığı  acayip evlisinde çoğul bismillah  II evvel ile bilediği bir avcı amin  düşünden de cisim sarkıtıyordu  tıpkı sağ elim nabız söndürdüğünde  emsalsiz çömeldik gök bunlar becerisi  / olumsuz gezegende / ayyuka çıkmış hatanın etiyiz  çirkin şeklinde düşünüyoruz  dişilere kargışlı gönenen

Ben bir şiir değilim no: 327-Umut Yalım

Resim
Şiirin başlığı: Allah Protezimdir Benim Başlıktaki Allah yerine konabilecek diğer sözcükler: Ölüm Yalnızlık Aşk Hayat Devlet Sen Sensizlik Ben Şiir koyu bir şiirdir. Aydınlatması az ve kurudur: 743 dizesi vardır Ve de 3164 sözcüğü Bazı örnek dizeler: 17. dize: ölümle demleniyorum 82. dize: Allah’ım uzat lütfen görev süreni 179. dize: Allah’ım n’olur uzat görev süremi 311. dize: bu yalnızlık için ayın 16’sı son şansım 544. dize: Adem Elmam’la futbol oynuyorum  756. dize: tabutumdaki fiyat etiketini unutmuş biri Etiketi unutan aşağıdaki şıklardan hangisi kesinlikle olamaz?   a) llah   b) en   c)   d) Eğil mi?       Be) n miyim yoksa?

Franseska-Ezra Pound (Çeviri: Enis Akın)

Resim
Geceden çıkıp geldin içeri Ve ellerinde çiçekler vardı Şimdi bir insan karışıklığından dışarı çıkacaksın Senin hakkında yapılmış bir konuşmanın hengamesinden dışarı Seni ilkel şeylerin arasında gören ben Öfkelendim adını ağızlarına aldıkları zaman Ortalık yerlerde Serin dalgalar aklımdan akıp gitsin için olabilirdim öyle, Ve dünya ölü bir yaprak gibi kuruyabilirdi, Veya bir karanhindiba tohum balonu gibi uçup gidebilirdi, Ki böylelikle bulabilirdim seni, Bir başına.

Baharda Düş-William Faulkner (Çeviri: Roman Karavadi)

Resim
Ve nihayet, içinde ağlayan bir sesin peşinde  Üstüne batıyor günün perdeli değişen gölgeleri Öylece durmuş ve donakalmışken. Çevresinde  Bir çan sesinin genişleyen halkaları yayılıyor. Ve başka bir çan sesi, yıldız gibi kayıyor sessizliğe  Sönüyor onun için, ve uyanıyor Ani belirsizliğiyle bir acının. Bu - diyor ve titriyor-  Kalbimdi, eski kırık kalbim; Oldukça dikkatli koruduğum kalbimin, boş  Tohumunun bitkisi, kanunları gün be gün Onu bir bahçeye çevirebilirdi, yaşlılığı selamlayacağı Yıpranmış ve savrulmuş.

10A-M. İnan Filiz

Resim
D e  m i ş  t i m  D a h a  ö n c e  Kahrolmadı bazı şeyler diye, kaç yıl geçti üzerinden halen kahrolmadı Halen savunmadım, bu karede de savunmamışım hiç kabile halinde dolaşmayı... Laleli’den dünyaya doğru giden bir  t r a v m a d a y ı z  Benim adım burda Friedrich N. değil  Yanımdaki de Josef K. ya da Aykut A. değil Aykut A. ile çekilmiş tek kare fotoğrafım yok Yanımda alttan kalan iki ders var Ben alttan kalan iki derse inanıyorum en çok. Tekrar dönmemek gerek şimdi cinayet mahalline Yahut Nuh o gemiye binmeyecekti Ayakkabılar da su alıyor, bize ordan biraz magnezyum Biraz B12, biraz temsili düşman Bize ordan iki adet naylon poşet şartı... Ne olur artık bir şey dememek istesin şair Bu kez yüzerek geçeceğiz  K a r s’ ı  … D e  m e m  i ş t i m  D a h a ö n c e h i ç Ece A.’yı kadın bilenlere göre değil diye bizim ekmek tarifimiz Değil Beyrut’u işgal edecek gibi bir havamız var Bak, bir militanın militan olmasından habersiz gibi Çıkmışım, endoplazmik retikulum demişim gibi bir kared

AradaSever-Zafer Aracagök

Resim
Ankara. Güven Park. Eşyaların mekanı. Öyle olduğunu bildiğimden değil. Buluşma mekanı olarak duyduğum için bir yerlerden. Yedi sene burada-yok hayatımdan sonra hiç-bilmem-ki ben-oraları bir şehir. Ankara. Güzel Ankara. Yıllar sonra iyice belleyecektim hiçbir bahtı karaya çare olmayacak. Kıskançlık nedir bilmezdim ben. Orada öğrenecektim. Serbestlik yok. Kağıtlarda yazardı, kartlarda yazardı, Ankara’da öleceksin diye. Ama ölmedim. Hayatımın en ağır travmasını yaşayacağımı bilemezdim seksenler. Oysa ben seksenlerde burada değildim. Hiçbir yer. Haydi gidelim. Gitmeyelim. Burada dostuklar çok iyidir, demeler; insanlar evde buluşur eğlenir, demeler. A Bar, Graffiti, Road House’lar. Olympos’u da Ankara’da keşfetmiştim, nerdeyse bir asır önce. Göbek atanlar orayı istila etmeden önce. Kandilli arkadaşım vardı o zamanlar: çınar altı kafede otururken her gün cehennem sıcakta denize girmeden ki en son hap yoğurt yerdik bütün yenebileceklerin en sonunda. Adam Almanya’dan gelmiş bizi minibüsüne alı

Ölüm: Kara Mizahın Beşiği-Batuhan Saç

Resim
Bir ailenin hikayesi. Öyle bir hikâye ki, ilerledikçe, her sayfada ayrı bir roman açılıyor. Bir yandan da yönetmenin seyirciye kastı var, saldırıyor. Güldürüyor, sonrasında verdiği tüm gülüşleri zorla geri alıyor. Filmin sonunda, başındaki duygudan neredeyse eser kalmıyor. “İlginç” demekten başka söz bırakmıyor. Bu metinde, uzaklaştığımda bazı şeyleri kaçırmak pahasına, filme dair yapılan zenginlik ve fakirlik konusundaki yorumlardan uzak durmaya çalışacağım. Bu eksikliği ve mahcubiyetimi, yoksulluğu sert biçimde inceleyen önemli eserlerden birisinin Émile Zola’nın Kim Nasıl Ölüyor? kitabı olduğuna işaret ederek belki kapatabilirim. Kitabın özellikle dördüncü öyküsü on yaşındaki bir çocuğun ölümünü ve sonrasını sarsıcı şekilde yoksulluk bağlamında işliyor (Zola, 2017). Yani filmin zenginlik ve fakirlik konusundaki atıflarını, bir başka kitap kadar uzakta tutuyorum. Söylemek gerekir ki, kara mizahı içeren bir inceleme yalnızca ekonomik fakirliği değil, çok biçimli fakirlikleri içine ala

Barbarları Beklemezken-Emre Varışlı

Resim
haydn çalıyordu ben balkondan sarkmıştım aklım bakımsız bitkiler gibi duruyordu kahverengi serin parkelerin üstüne yatmıştım, odada dislektik çocuk koca yüzünü bana çevirdi, bazı harflerle sorunu vardı, yeniden saçlarına uzandığımda orada olmayacaktı, boyandım, taş ellerini tuttum, bir kez daha orada olmak isteyecekti ama olamayacaktı, benzin kokusu, ölüm kokusu, her şeyin soğuk ve arzulanmış hali, merdivende durup beyaz boşluğa baktım, mermer merdiven, kan yürüyen sanat duruşumu ve şiirimi alıp fındık bahçelerine kaçırmak istiyordum, kaçıramıyordum.. eğer başarabilseydim, bütün bu şehrin tuvaletlerinde bıraktığım şeyler bir işe yarayacaktı, bütün verdiğim sözler ve el izlerim, tükürüklerim-  ağacın altında rüzgar yaklaşıyor, lağımdan uzağa gidip çilli beyaz suratını öptüğümde kağıtlar doluyor. bir elim çimende bir elim kıçında akşam oluyor.. muzun kabuğunu yavaş yavaş soyunuşu ve joyce okuyuşunu izliyorum. Onu öldüğümden beri tanıyorum.   yerküre cüret ve alevlerle ayakta duruyor, ger

Parodiden Pastişe Yolun Devamında Poetika: Yıkımların Farkında Olmak-Sultan Gülsün

Resim
“ (…) çünkü tragedya, insanlar değil eylemleri, yaşamı, mutluluğu ya da yıkımı taklit eder; ve mutluluk ya da yıkım, eylemin içindedir; hedeflediğimiz son da bir durum değil, bir eylemdir.”   Aristoteles* Toplumlar umutsuzluğa ve yoksulluğa terk ediliyorsa buna karşı koyan sanat, parodiden ajitasyon mizahına güçlü bir şekilde ilerler. Dramadan bu yana tragedyanın, realistik ve yüksek bir sanat biçimi olarak edebiyat içerisindeki şiirde karşılık bulduğu söylenebilir. Böylelikle hem yıkımlar hem de kabuk atımları, poetikanın anahtarı olur.  Şiir sayesinde terkip edilen, dokslara yüklenen, aklın kanunlarını bulan parodi; gerektiğinde de pastişin, gölgesini yırtan bir kuşa yedek gölge olduğunu tanıtlar.  Aristoteles’in Poetika’sında geçen şu cümleyi trajik aktarımla tümleyebiliriz “ kötülüğün her türünü ele almaz, gülünç olanı, yani çirkinliğin belli bir kısmını ele alır. “ Nitekim yoksulluğu, çirkinlik haliyle okuruz ve buradan yükselecek mücadeleyi ifade ederken tercihimiz şiirsel sorgul

Urfalıların Yalancısıyım-Lokman Kurucu

Resim
sabah bir akşam iki devrim yapıyor şiirde İbrahim yanmayan bir odundan aldığı yarayla sular mutlu, balıklar huzurlu Urfalı’lar diyor ki ; şiir olmasa bu baba yaradan ne dinler çıkarırdı İbrahim. gece üç, şafak altı gel git yapıyor şiirde İbrahim yar düşüyle incelttiği Tanrı olmak düşüncesine yıldızlar keyifli, dağların neşesinden geçilmiyor Urfalı’lar diyor ki; şiir olmasa bu abazanlıktan ne ilahlar icat ederdi kendinden İbrahim. İbrahim ara sıra gözlük takıyor aklına kanıp annesine sesleniyor “bak şair oldum mu” diye eşek attan düşüyor, horoz civcive çekiliyor Urfalılar diyor ki; şiir olmasa bu oluş sancısından bütün putlara girerdi İbrahim, ah İbrahim!  Barbarları Beklerken, No: 4, 2019

Fasit Daire-Erkan Tuncay

Resim
          ‘derken gözlerimizle akarız ırmağa            raslantı ve o kutsal denge,            bilsin, tarih bilsin!            kendimi inkar etmekle başladı            kendimi okumak’                                                                    Dolunay Aker Ocağı kapattın mı? Kapatmamıştı. Zaten ortada ocak falan da yoktu. Ama buyruk gereği, evi terk edince ocağı kapamak zorundaydılar. Başta garip olan buydu. Ocak olmayan ocağın yanına kadar gidip, olmayan düğmesini çevirip gazın akışını kesmek. Bu ancak tiyatro sahnelerinde olurdu olacaksa. Ama artık her şey, her yer bir tiyatro salonuna dönüşmüştü. Bu yüzden adam homurdanarak bir şeyi çeviriyormuş, bir gazın akışını kesiyormuş gibi yapıp tekrar dış kapıya yöneldi. Kadın başka bir soruyla karşılaşmamak için adam yüzünü hiç çevirmiyordu. O sorulu gözlere katlanamıyordu artık. Yeni bir buyruk gelse de, kadın taklidi yapan bu kadını da bırakıp çekip gitsem, diye düşünüyordu ara ara. Bu tarihi bir yanılgıydı elbette. Kadını

19 Aralık-'Devlet Dersi'nde Katliam

Resim
Bu yazı güncelliğini yitirmedi. Çünkü 'devlet dersi'nde öldürülenlerin hesabı hâlâ sorulmadı. Tekrar paylaşıyoruz! Devlet nedir sorusunun cevabı 19 Aralık katliamlarında gizlidir.  ... Sanat faşizmin karşısındadır! Barbarlar kendi çağında ne yapar? Kültür bir barbarlık belgesine dönüşmüşken, yıkımın sözcükleri kendi kültürünü yaratıyor. Onlara göre barbar bize göre isyan. Biz hangi kültürün sonucuyuz? Yıkımla el ele gezenlerin kültürü mü bizi anlatacak? Hayır!  Çıplak sorular günündeyiz.  Bugün 19 Aralık.  Bugün 19 Aralık hayata dönüş operasyonlarının, devlet güçlerinin insanları diri diri yaktıkları, ölüme terk ettikleri gün.  Bugün 19 Aralık. Maraş katliamının faillerinden hâlâ hesap sorulmadı!  Ölüler konuşacak!  Bugün 19 Aralık, Taybet Ana sokakta  katledildi. Bedeni sokakta kaldı 7 gün.  Biz hangi çağda, hangi kültüre bakıyoruz?  Faşizm adım adım içeriyi işgal ediyor. Faşizm, sanatın bedenini de işgal etti.  Beklemek

Yeni Başlayanlar İçin: Başkaldırı, İsyan, Direnç (Erkan Karakiraz)

Resim
"Oysa şiir, özünde, belirsiz, tanımsız, yazanı/yapanı şaşkına çeviren, iktidarlara, sistemlere, şairlik mertebesine, unvanlara, ödüllere, kalıcılık hırsına, vesaireye karşı olmaktan yana tavır alan bir yapıya sahiptir ki bu karşı olma da dâhil, hiçbir unsuru dayatmama eğilimindedir. Şiir, yine de kafasının dikine gider. Çocuk da öyle. Şiir, en insansızlaştırılmış metinlerde dahi temelde hep insanlık hallerine işaret eder. Binlerce yıldır dikkat kesildiğimiz, şiir başta olmak üzere her türden yapıt, merkezinde, insanlık hallerini barındırır. Şair çocuğun, bu bilgiyi belki gereğinden fazla önemsemeden aklının bir köşesinde tutmasında fayda var; ancak daha çok zihninin göğünde süzülüp yere çakılmaya ramak kalmış, donmuş bir işaret fişeği olarak." Erkan Karakiraz; Türkiye, Şiir, Direniş dosyası için yazdı: Barbarları Beklerken'in birleşik sayısında!  Okuma linki: https://drive.google.com/file/d/15_rua0cAgfcwS-Gc9Ko0Hje-oYF10eD0/view #barbarlarıbeklerken #türkiye #şiir #direni

Şiirin Mekânik Ölümü (Tahsin Aladağ)

Resim
"Şiirdeki durgunluğun, mekanikliğin kökeni şiirin bireyselleşmesinde veya politik kutuplaşmanın gerginliğinde aranmamalıdır. Şiirin kıtlığını doğuran esasında eleştirinin kıtlığıdır. Eleştiri kıtlığı, yetersizliği veyahut yetkinsizliği eğer verili dönemin a priori bir koşulu ise şiir hem bunu kendi başına aşmaktan aciz olacaktır hem de kendisini tekdüzelikten kurtarmaya muktedir olamayacak ve yaratıcı devinime imkan tanımayacaktır. Eğer eleştirel faaliyetler şiirin uzamına uzanmıyorsa, kendi tarihinin şiirini yalıtık bir özne olmaktan kurtaramıyorsa şiirin varış noktası ancak mekanik bir mezar olabilir." Tahsin Aladağ; Türkiye, Şiir, Direniş dosyası için yazdı: Barbarları Beklerken'in birleşik sayısında! Okuma linki: https://drive.google.com/file/d/15_rua0cAgfcwS-Gc9Ko0Hje-oYF10eD0/view #barbarlarıbeklerken #türkiye #şiir #direniş #fanzin #tahsinaladağ #edebiyat

Şiir Nasıl Direnir? (Berivan Kaya)

Resim
"Şair; ait olduğu sınıf, çevre, yetişme tarzı bakımından hayata duyarlılık noktasında belirli nitelikler sergiliyor olsa da içinde bulunduğu toplumsal/siyasal/kültürel koşullar da onun bilincini ve şiirini biçimleyen etkiler oluşturur. Öyleyse şiir şairlerin ‘biricik’ yetenekleri ve donanımlarıyla ilgili olduğu kadar onların sınıfsal tepkileri, psikolojileri, hayatı kavrayış yöntemleri ve belirli bir zaman uğrağında o hayatın ne olduğuyla da ilgilidir." Berivan Kaya; Türkiye, Şiir, Direniş dosyası için yazdı: Barbarları Beklerken'in birleşik sayısında! Okuma linki: https://drive.google.com/file/d/15_rua0cAgfcwS-Gc9Ko0Hje-oYF10eD0/view #barbarlarıbeklerken #türkiye #şiir #direniş #berivankaya #edebiyat #fanzin

Yeni veya Eski/İntiharın Haricindeki Şiir/Direnç (Önder Karataş)

Resim
 "Yirmi yıldan bu yana ve en çok Gezi eylemliliklerini çevreleyen duvarlarda İkinci Yeni’nin dize örneklerini görmek pek rastlantısal bir durum değil aslında. Burada her şeyden önce İkinci Yeni şiirinin içinden olumlu yönde ayrışarak gelen bir şiir öbeğinin politik eylem diline dönüşümü doğal hale gelmiştir. Akımın kendi dönemindeki çoklu karmaşası, örneklenen şairlerde saflaşmış, sokak da bu şiirin talibi haline gelebilmiştir." Önder Karataş; Türkiye, Şiir, Direniş dosyası için yazdı: Barbarları Beklerken'in birleşik sayısında! Okuma linki: https://drive.google.com/file/d/15_rua0cAgfcwS-Gc9Ko0Hje-oYF10eD0/view #barbarlarıbeklerken #türkiye #şiir #direniş #fanzin #önderkarataş #edebiyat

Sanatın Siyaseti

Resim
Siyasi olan yıkıcıdır fakat kesinlikle bir program dahilinde çalışır. 'Politik şiir' Türkiye'de neden sade ve anlaşılır olmak gibi bir mottoyu sahiplenmiş acaba? Nâzım Hikmet en kallavi örnek olsun: Orkestra şiiri standart bir şiir okurunun anlayacağı fakat halkın neredeyse hiç anlamayacağı bir şiirdir. Bu şiir; Divan şiiri, Ahmet Haşim ve bir cümle arkasındaki bütün bir gelenekle çatışır. Siyasidir, sanatın yıkıcı gücüne sahiptir. Nâzım Hikmet Orkestra'da yahut ona benzer birçok şiirinde gündelik siyasi tecrübelerden beslenir fakat asla sanatı onun için harcamaz. Şiiri anlaşılır kılmaya çalışırken onu sanatsız bırakmak ne garip. Arka planda Nâzım Hikmet'in yaslandığı Avangard; hayat ve sanat arasındaki çizgiyi kaldırma derdindeydi. Bizse böyle düşünerek sanat ve hayat arasındaki çizgiyi iyice geriyoruz. Mesafeler oluşuyor. Günümüzde "toplumcu gerçekçi" şairler Nâzım Hikmet'in "aktif gerçeklik" dediği düşünceden bir hayli uzaklar. Muhtemelen

Kanon ve Yenilik

Resim
Bugün kaybımız yeni bir şey söylemek mi yoksa yeniyi anlamlı bir şekilde söylemek mi? Biz ikincisinden taraf oluyoruz. Çünkü anladık ki Türkiye'de her şey vitrin taraftarları tarafından belirleniyor. A'nın metni yeni bir kanonun en yeni müeffili olarak yayınlanıyor. B ona yakın durduğu için alkışlanıyor. Edebiyat'a saygı gösterileri düzenleniyor. Fakat isimler bu saygının hangi anlamını taşıyor tartışılır.  Türkiye her sabah yeni bir kanonlaşmaya uyanıyor. Bu kanonlaşmayı en özet haliyle isimler kanonu olarak anabiliriz. Enis Batur'un yahut Ataol Behramoğlu'nun çalıp da giremeyeceği kapı, yayınevi, dergi, etkinlik yoktur Türkiye'de. Birbirimizi kandırmayalım. Biz mimikler ve jestlere bırakamayacak kadar eleştirinin hayati bir set çekme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Kanon, yan yana gelmezlerin yan yana geldiği andır. Ondan sonra dergi çıkarsak ne, iyi şiir yazsak yayınlasak ne! Kanon haliyle kendi kendine oluşmuyor. Davet var ve davete icabet uzak yerden değil