Kayıtlar

Barbar Okumalar, Palimpsesttir!

Resim
Şairleri şairlere, yazarları yazarlara anlatmayacağız. Barbar Okumalar, edebiyat kamusuna seslenmiyor. Edebiyat kamusunun lağım çukurundan kurtulmak isteyen, nöbetteki huzursuzluğa davet ediyor. Valéry'nin özlü ifadesinde söylediği gibi: "Sadece bizim için değer taşıyan bir şeyin (edebiyat şairlerini kastederek) değeri yoktur. Edebiyatın yasası budur."  Barbar Okumalar, palimpsesttir! Kazımadan içinde ne olduğunu bilemezsiniz.  Tanışmak, takip etmek, tartışmak ve o tepede yalnız başına beklemek yerine birlikte yeni bir ateş yakmak için, militan bir poetika oluşturmak için, birileri uyurken fakat uykuda bile hain olanlara karşı uyanık olmak, uyandırmak için güzel öfkenin ardında birikenleri paylaşmaya çalışıyoruz.  Neden mi?  Birinin beklemesi gerek! BB Palimpsest Ritim-Hiç-Hayat (Neandertal Kapitalizm Üzerine Notlar)/Zafer Aracagök Başkasının Annesi/Özgür Balaban La Minim/Ferit Sürmeli Nil Kanonu/Burak Bayülgen Kol Yen Dük/Dolunay Aker Avangard ve Sanat/Hazırla...

Beril, Korindon, Granat, Yeşim, Lazurit, Opal, Spinel, Turmalin, Zirkon, Mukus Çiçeği/Eren Burhan

Resim
Rana için Kozmogonisi elinden alınmış  Bir yapı taşı , püre toprak boynunda akordiyon  Senkronizasyonu elinden alınmış  Yere bırakılmış  Başının üstünde bir sinek dolaşıyor  Ağzı açık , gözleri bön  Dünyası elinden alınmış  Kedere ve yasa,  Değerli damarı çatlatıp, komik ilik halkasını  liflere ve kas salıncağına  Aşka ve ah aptala  Boğuluyor kedere ve yasa  Yerde öylece oturup  Beklemenin de beklemek olduğunu görmekle  Yetiniyor yumduğu o bön gözlere  Kozmogonisi elinden alınmış,  kötü olan her şeyi haketti çünkü o  Kötülük kötülüğün mukus çiçeği  Kötülüğün kötü mukus çiçeği  Mukus çiçeğini kokladı ağlerken  Kötülüğün harikulade mukus çiçeği 

Cadılar Bayramı/Marie A. Lawson

Resim
Çeviren: Burak Bayülgen NENE, demin bir cadı geçti, Bir değil, iki, üç hatta! Etekler hışır hışır-” “Onlar güz yaprağı gökteki, Ve esen rüzgar ağaçta.” “Nene, süpürgeye bindiler, Kapkaraydı şapkaları, Tokalar parıl parıl-” “Sade sokaktaki gölgeler, Bir yıldız parıltısı.” “Nene, ökçeleri al aldı, Koyun gibiydi kedileri, Dedi ki yarasa baykuşa-” “Yoksa sen hala yatmadın mı?, Uyku saatin çoktan geçti.” “Nene, yeşil adamlar gördüm,  Kankırmızısıydı gözleri, Kafa balkabağından-” “Madem ki anlattın ne gördün. Artık yatma zamanı.” Nene? “Söyle” “İnanmadın mı?” “Neye?” “Gördüklerime, Cadılar Bayramı bu gece.”

Uyuyan Güzel ve Kitleler – Fanon'un Sömürge Sonrası Döneme İlişkin Sınıf Analizi/Sam Chian

Resim
Çeviri: Aylin Arifoğulları  Frantz Fanon, sömürgeciliğin ancak şiddetle yıkılabileceği konusundaki tavizsiz ısrarıyla tanınır. Fanon'a göre şiddet basit bir taktik değil, sömürgeci ilişkinin özünü oluşturur. Sömürgecilik isteklerini sistematik ve ırkçı bir şiddetle dayatır ve sömürülenler sadece buna uygun bir güçle yani silahlı mücadeleyle bu baskının zincirlerini kırmayı umabilir. Fanon’un şiddetin psikolojik etkileri üzerine, özellikle katartik potansiyel üzerine tefekkürlerinden çok çıkarım yapıldı. Direnişin, sömürülen halka uzun zamandır onlara yasaklanan eylemlilik ve onur duygusunu yeniden kazandırdığını savundu. Yine de Fanon’un bu müdahalesini devrimsel terapi teorisine indirgemek onun siyasi projesinin özünü kaçırmak olur. Yeryüzünün Lanetlileri’nin asıl odağı sadece sömürgeciliğin nasıl devrileceği değil aynı zamanda bu hareketten sonra nasıl bir toplumun ortaya çıkması gerektiğidir. Fanon’a göre sömürge karşıtı hareketin alacağı form- ve özellikle kimlerin katılacağı v...

Antakya'da Toza Sor/Dolunay Aker

Resim
İfadenin kendisine çengeli takıyorsun ve artık kelimenin bir hükmü olmadığını anlıyorsun. Burası, vaatler şehri. Harmanlanmış ve süzülerek sokaklarına yerleşmiş, insanların yüzlerinde rahatlıkla okunabilen bazen Harbiye-Antakya arası bir dolmuşta (Antakya diyorsam devamına giden yolu anlatmak taş ve çukur demektir, o yüzden adları aynı yerinde bırakıyorum) seslerle telâşlarla oyulmuş binbir dilin içine bakarken buluyorsun kendini. Burası 6 Şubat depreminden sonraki süreçte vaatler şehrinden taş, toprak, demir ve toz şehrine dönüştü. Herkes bir çölü yaşıyor. Antakya'da binbir çölün karışımı bir lokma gibi içinize düşüyor. Evet o içinize düştüğü anda ifadeler de, sesler de, görüntüler de değişiyor. Antakya değişiyor. Ama Antakya asla yenilmiyor. Asla kendinde olanı bırakmıyor. Antakya tozunda bile kendisini arıyor. Bugün Antakya'da olup biteni anlamak için gündelik hayatın içine bakmak zorundasınız. Odabaşı Mahallesi'nden Harbiye'ye ya da Samandağ'a bir yolculuğa çıkm...

Silahını Kuşanmış Sözlük (Mustapha Khayati’ye not) Tibet Şahin

Resim
“Baskın dilin eleştirisi yeni devrimci teorinin kalıcı eylemi haline gelecektir.” Barbarları Beklerken olarak kendi üstümüze katlanıyoruz, bu katlanma ile içerikle formu birleştiriyoruz diyebilirdik; ancak bu kavramları kullanmamıza dahi gerek yok, bu katlanma ile kendi sorgumuzu açıyoruz. Okumuş olduğunuz yazıyı çevirmemin birkaç gün sonrasında Marcus Steinweg’den bir alıntı aklıma gelmişti: Filozofları yabancı kelimeler kullanmakla kınıyorlar. Oysa ki felsefe yapmak, her kelimeyi yabancı bir kelime gibi görmektir . Elbette ki inanılmaz doğru bir tespit, hayatımızın büyük kısmına, anlatamadığımız dertlerimize deva olacak türden bir söz; bizler kelimeler tarafından etkilenmeye o kadar açığız ki iki anlamsız sözün çekimine kapılıp günlerce orada kalabiliyoruz; bir şiir dahi değil, en saçma yerlerden fışkıran kelimelerde başımıza geliyor bu. “Oturduğumuz yer çok nezih, çok modern”; ah bir elime geçirebilsem şu nezihi, kulaklarından kapımın tavanına çakacağım; ah şu moderni arasam da buls...

Tutsak Kelimeler: Sitüsyonist Bir Sözlüğe Önsöz/Mustapha Khayati

Resim
Çeviri: Tibet Şahin  Popüler varsayımlar, gizledikleri şeyler nedeniyle yaşamın egemen örgütlenmesinin hizmetindedir. Bunlardan biri dilin diyalektik olmadığıdır, ki bu tüm diyalektiğin reddedilmesi gerektiğini ima eder. Oysa diyalektiği dilden daha fazla barındıran hiçbir şey yoktur, nitekim dil yaşayan bir gerçekliktir. Böylece, eski dünyaya yapılan her eleştiri o dünyanın diliyle yapılmış, lakin ona karşı yönelmiş ve bu nedenle otomatik olarak farklı bir dil oluşturmuştur. Devrimci her teori kendi terimlerini yaratmak, diğer terimlerin baskın anlamlarını parçalamak ve “anlamlar dünyasında” baskın atık yığınından kurtarılması gereken embriyonik gerçekliğe karşılık gelen yeni anlamlar oluşturmak zorunda kalmıştır. Düşmanlarımızı (sözlüğün ustaları) dili tamamıyla sabitleştirmekten alıkoyan gerekçeler bize varolan anlamları reddeden alternatif konumlar üstünde hak iddia etmemizi sağlamaktadır. Ancak biliyoruz ki bu aynı gerekçeler kesin doğrular ilan etmemizi de engeller. Bir tanım...