Kayıtlar

Uyuyan Güzel ve Kitleler – Fanon'un Sömürge Sonrası Döneme İlişkin Sınıf Analizi/Sam Chian

Resim
Çeviri: Aylin Arifoğulları  Frantz Fanon, sömürgeciliğin ancak şiddetle yıkılabileceği konusundaki tavizsiz ısrarıyla tanınır. Fanon'a göre şiddet basit bir taktik değil, sömürgeci ilişkinin özünü oluşturur. Sömürgecilik isteklerini sistematik ve ırkçı bir şiddetle dayatır ve sömürülenler sadece buna uygun bir güçle yani silahlı mücadeleyle bu baskının zincirlerini kırmayı umabilir. Fanon’un şiddetin psikolojik etkileri üzerine, özellikle katartik potansiyel üzerine tefekkürlerinden çok çıkarım yapıldı. Direnişin, sömürülen halka uzun zamandır onlara yasaklanan eylemlilik ve onur duygusunu yeniden kazandırdığını savundu. Yine de Fanon’un bu müdahalesini devrimsel terapi teorisine indirgemek onun siyasi projesinin özünü kaçırmak olur. Yeryüzünün Lanetlileri’nin asıl odağı sadece sömürgeciliğin nasıl devrileceği değil aynı zamanda bu hareketten sonra nasıl bir toplumun ortaya çıkması gerektiğidir. Fanon’a göre sömürge karşıtı hareketin alacağı form- ve özellikle kimlerin katılacağı v...

Antakya'da Toza Sor/Dolunay Aker

Resim
İfadenin kendisine çengeli takıyorsun ve artık kelimenin bir hükmü olmadığını anlıyorsun. Burası, vaatler şehri. Harmanlanmış ve süzülerek sokaklarına yerleşmiş, insanların yüzlerinde rahatlıkla okunabilen bazen Harbiye-Antakya arası bir dolmuşta (Antakya diyorsam devamına giden yolu anlatmak taş ve çukur demektir, o yüzden adları aynı yerinde bırakıyorum) seslerle telâşlarla oyulmuş binbir dilin içine bakarken buluyorsun kendini. Burası 6 Şubat depreminden sonraki süreçte vaatler şehrinden taş, toprak, demir ve toz şehrine dönüştü. Herkes bir çölü yaşıyor. Antakya'da binbir çölün karışımı bir lokma gibi içinize düşüyor. Evet o içinize düştüğü anda ifadeler de, sesler de, görüntüler de değişiyor. Antakya değişiyor. Ama Antakya asla yenilmiyor. Asla kendinde olanı bırakmıyor. Antakya tozunda bile kendisini arıyor. Bugün Antakya'da olup biteni anlamak için gündelik hayatın içine bakmak zorundasınız. Odabaşı Mahallesi'nden Harbiye'ye ya da Samandağ'a bir yolculuğa çıkm...

Silahını Kuşanmış Sözlük (Mustapha Khayati’ye not) Tibet Şahin

Resim
“Baskın dilin eleştirisi yeni devrimci teorinin kalıcı eylemi haline gelecektir.” Barbarları Beklerken olarak kendi üstümüze katlanıyoruz, bu katlanma ile içerikle formu birleştiriyoruz diyebilirdik; ancak bu kavramları kullanmamıza dahi gerek yok, bu katlanma ile kendi sorgumuzu açıyoruz. Okumuş olduğunuz yazıyı çevirmemin birkaç gün sonrasında Marcus Steinweg’den bir alıntı aklıma gelmişti: Filozofları yabancı kelimeler kullanmakla kınıyorlar. Oysa ki felsefe yapmak, her kelimeyi yabancı bir kelime gibi görmektir . Elbette ki inanılmaz doğru bir tespit, hayatımızın büyük kısmına, anlatamadığımız dertlerimize deva olacak türden bir söz; bizler kelimeler tarafından etkilenmeye o kadar açığız ki iki anlamsız sözün çekimine kapılıp günlerce orada kalabiliyoruz; bir şiir dahi değil, en saçma yerlerden fışkıran kelimelerde başımıza geliyor bu. “Oturduğumuz yer çok nezih, çok modern”; ah bir elime geçirebilsem şu nezihi, kulaklarından kapımın tavanına çakacağım; ah şu moderni arasam da buls...

Tutsak Kelimeler: Sitüsyonist Bir Sözlüğe Önsöz/Mustapha Khayati

Resim
Çeviri: Tibet Şahin  Popüler varsayımlar, gizledikleri şeyler nedeniyle yaşamın egemen örgütlenmesinin hizmetindedir. Bunlardan biri dilin diyalektik olmadığıdır, ki bu tüm diyalektiğin reddedilmesi gerektiğini ima eder. Oysa diyalektiği dilden daha fazla barındıran hiçbir şey yoktur, nitekim dil yaşayan bir gerçekliktir. Böylece, eski dünyaya yapılan her eleştiri o dünyanın diliyle yapılmış, lakin ona karşı yönelmiş ve bu nedenle otomatik olarak farklı bir dil oluşturmuştur. Devrimci her teori kendi terimlerini yaratmak, diğer terimlerin baskın anlamlarını parçalamak ve “anlamlar dünyasında” baskın atık yığınından kurtarılması gereken embriyonik gerçekliğe karşılık gelen yeni anlamlar oluşturmak zorunda kalmıştır. Düşmanlarımızı (sözlüğün ustaları) dili tamamıyla sabitleştirmekten alıkoyan gerekçeler bize varolan anlamları reddeden alternatif konumlar üstünde hak iddia etmemizi sağlamaktadır. Ancak biliyoruz ki bu aynı gerekçeler kesin doğrular ilan etmemizi de engeller. Bir tanım...

Ses Veren Tablolar/Burak Bayülgen

Resim
Ressamlarla bestecilerin ilham babında ne derece yakın bir iletişimde olunduğunun en güzel örnekleri: Modest Mussorgsky'nin Victor Hartmann'ın resimleri ve çizimlerinden etkilenerek oluşturduğu Pictures at an Exhibition'ı, -yakın arkadaşı Hartmann'ın otuz dokuz yaşındaki ölümüyle sarsılan Mussorgsky, Hartmann'ın ortaçağa ve geleneksel stile özgü mimari çizimleriyle nasıl da uyuşuyor- ve kutsal ellere ve parmaklara sahip Sergei Rachmaninov'un Arnold Böcklin'e ait Isle of The Dead tablosuyla oluşturduğu senfonik şiiri...  Akımlar ve akımların öncüleri de modern sanatçılara hep bir fikir vermek istemiştir; yahut, modern dünyanın aykırı starları onları belki de gücendirecek denli; kemiklerini sızlatacak denli apayrı bir müzikal tablo ortaya koymuşlardır; bilinmez, yoruma açıktır hep. Besteciye ne denli esin kaynağı olup olmadığından ziyade, dönemlerinin bestecilerinden bir iz aramak için de bakar dururuz o tablolara. Artık bu tablolar bir ölüler adasını barındır...

6 Şubat Depremi veya Kapitalist Kötülüğün Antakya'dan Genel Görünümü/Önder Karataş

Resim
“Böyle bir toplumda konut sıkıntısı tesadüf değil gerekli bir kurumdur ve ancak ona kaynaklık eden bütün toplumsal düzen kökünden değiştirildiğinde, insan sağlığı vs. üzerindeki tüm olumsuz etkileri ile birlikte ortadan kaldırılabilir. (Friderich Engels / Konut Sorunu / Kor yayınları)      6 Şubat depreminin üzerinden iki yıl geçti veya geçmedi. Mesele bu değil aslında. Bir deneyim olarak yanılgı, hafızanın dağınık bir hal alarak bilinçten kopmasıyla da gerçekleşir. Söylem, bir yıkımın dilsizliği ise bize söylemek düşer!  Yol yok, yordam yok gibi görünse de “yeni şeyler söylemek lazım.”   Antakya denilen kavram iki yıl önce yok oldu. Buna inanmak zor. Varlıkla yokluğun yer değiştirme aşaması veya sert bir gerçekliğin bağrında barındırdığı çelişkiler… Amansız çelişkiler! Barınma kavramı, insan denilen türün kendiyle eşzamanlı geliştirdiği sosyal, kültürel, siyasal bir durumdur. Ötesinde salt bir in veya baraka olmanın ötesine geçerek her anlamda yerleşik olu...

Bir Ayaklanma İçin Talimatlar

Resim
Çeviri: Ozan Kırıcı  ‘‘Devrimci örgütler ve ‘militan’ın rolüne dair bir eleştiri’’ Eğer devrimden söz etmek biraz gülünç görünüyorsa, bu açıkça, belirleyici bir toplumsal dönüşüm olasılıklarının yoğunlaştığı modern ülkelerde örgütlü devrimci hareketin çoktan ortadan kaybolmuş olmasındandır. Ama diğer bütün alternatifler daha da gülünçtür; çünkü bunlar mevcut düzeni şu ya da bu biçimde kabullenmek anlamına gelir. Eğer, “devrimci” kelimesi, durmaksızın değişen meta üretiminde en ufak bir değişimi bile tanımlamak için reklamlarda kullanılacak ölçüde etkisizleştirilmişse, bu, merkezi ve arzu edilir bir değişim olasılığının artık hiçbir yerde ifade edilmemesindendir. Bugün devrimci proje, tarihin mahkemesinde yargılanmaktadır, başarısız olmakla, yalnızca yeni bir yabancılaşma biçimi yaratmakla suçlanmaktadır. Bu, egemen toplumun, gerçekliğin tüm düzeylerinde kendini savunmada devrimcilerin beklediğinden çok daha yetenekli olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Yoksa daha katlanılabilir ha...