Tutsak Kelimeler: Sitüsyonist Bir Sözlüğe Önsöz/Mustapha Khayati

Çeviri: Tibet Şahin 


Popüler varsayımlar, gizledikleri şeyler nedeniyle yaşamın egemen örgütlenmesinin hizmetindedir. Bunlardan biri dilin diyalektik olmadığıdır, ki bu tüm diyalektiğin reddedilmesi gerektiğini ima eder. Oysa diyalektiği dilden daha fazla barındıran hiçbir şey yoktur, nitekim dil yaşayan bir gerçekliktir. Böylece, eski dünyaya yapılan her eleştiri o dünyanın diliyle yapılmış, lakin ona karşı yönelmiş ve bu nedenle otomatik olarak farklı bir dil oluşturmuştur. Devrimci her teori kendi terimlerini yaratmak, diğer terimlerin baskın anlamlarını parçalamak ve “anlamlar dünyasında” baskın atık yığınından kurtarılması gereken embriyonik gerçekliğe karşılık gelen yeni anlamlar oluşturmak zorunda kalmıştır. Düşmanlarımızı (sözlüğün ustaları) dili tamamıyla sabitleştirmekten alıkoyan gerekçeler bize varolan anlamları reddeden alternatif konumlar üstünde hak iddia etmemizi sağlamaktadır. Ancak biliyoruz ki bu aynı gerekçeler kesin doğrular ilan etmemizi de engeller. Bir tanım her zaman açık, hiçbir zaman kesin değildir. Bizim tanımlarımız tarihsel bir değere sahiptir; belirli bir döneme uygulanabilir ve belirli bir tarihsel pratiğe bağlıdır. 

 
Bir dünyayı saklayarak koruyan, hakiki doğasını açığa vurmayan dilden kurtulmadan o dünyadan kurtulmamız mümkün değildir. İktidarın sosyal hakikati her zaman sahteciliktir, dil onun kalıcı kefili, söz ise evrensel referansıdır. Her devrimci eylem yeni bir anlamsal alan ihtiyacını hissetmiştir: Ansiklopedistlerden Polonya’lı entelektüellerin Stalinist “odun dili”ne 1956’daki eleştirilerine kadar bu talep sürekli olarak ileri sürülmüştür. Çünkü dil, hakimiyetin evidir, polis şiddetinin sığınağıdır. Hakimiyet ile kurulan her iletişim şiddettir, ister pasifçene maruz kalınsın ister aktifçene kışkırtısın. İktidar, maddi silahlarına başvurmaktan kaçınmak istediğinde, baskıcı düzeni korumak için dile gelip dile dayanır. Bu suç ortaklığı, tüm hakimiyetin en doğal ifadesidir.
 
Kelimelerden fikirlere geçiş yalnızca bir adımdır- ve bu adımı her zaman hakimiyet ve onun teorisyenleri atar. Dil teorilerinin tamamı, Varlık mistisizminin sığlığından sibernetik makinenin baskıcı rasyonalitesine kadar aynı dünyaya aittir: İktidarın söylemi tek mümkün referans çerçevesi ve evrensel dolayım olarak kabul edilir. Nasıl ki Hristiyan Tanrı’sı iki ruh arasında ve ruh ile kendilik arasında zorunlu bir aracı olarak görülüyorsa, iktidarın söylemi kendilik ile kendilik arasındaki gerekli dolayım haline gelerek kendisini tüm iletişimin kalbinde kurar. Bu şekilde muhalif hareketleri kendi sahasına çekip, içlerine sızıp, onları içeriden kontrol ederek yönetebiliyor. Baskın dilin eleştirisi yeni devrimci teorinin kalıcı eylemi haline gelecektir. 
 
Yetkililer tarafından her yeni yorum yanlış yorum olarak adlandırıldığından, sitüasyonistler bu yanlış yorumların meşruiyetini ortaya koyacak ve hâkim gücün sunduğu ve onayladığı yorumların sahtekârlığını ifşa edeceklerdir. Sözlük, mevcut anlamların koruyucusu olduğuna göre, biz onu sistematik olarak yok etmeyi öneriyoruz. Miras alınmış ve evcilleştirilmiş her dilin baş referansı olan sözlüğün ikamesi, kendi ifadesini dilin devrimci sızışında, Marx tarafından çokça kullanılan ve Lautréamont tarafından sistematize edilen détournement’ta bulacaktır. Bu, şimdi Sitüasyonist Enternasyonel tarafından herkesin erişimine açılmaktadır. 



 
 
Lautréamont’un "intihal“ olarak adlandırdığı détournement, modern sanat tarafından uzun süredir doğrulanan şu tezi pekiştirir: kelimeler itaatsizdir. Hâkim iktidarın yaratılmış anlamlarla tamamıyla mücadele edebilmesi, varolan bir anlamı sonsuza kadar sabitlemesi mümkün değildir. Bu nedenle bir “Newspeak”[1] yaratmak nesnel olarak imkânsızdır. Yeni devrimci teori kendi temel kavramlarını yeniden tanımlamadan ilerleyemez. “Fikirler gelişir”, diyor Lautréamont. "Kelimelerin anlamlarının bu gelişimde bir rolleri vardır. İntihal gereklidir. Gelişim buna bağlıdır. Bir yazarın ifadesine sadık kalır, onun sözlerini sömürür, yanlış bir fikri siler ve yerine doğru olanı koyar." Marx’ın düşüncesini yaşatmak için onu sürekli daha kesin hale getirmek, bir asırlık yabancılaşma birikiminin ve yabancılaşmayı reddetmenin imkânlarının ışığında yeniden formüle etmek gereklidir. Marx, bu tarihsel yolda yürüyenler tarafından saptırılmalı, binbir çeşit iktidar işbirlikçisi tarafından aptalca tekrar edilmemelidir. Öte yandan, iktidarın kendi düşüncesi bizim elimizde iktidara karşı bir silah haline gelmektedir. Burjuvazi iktidara geldiği andan itibaren evrensel bir hayali kurmuştur, bugün sibernetikçilerin elektronik olarak uygulamaya çalıştıkları bir dilin  hayali. Descartes, düşüncenin matematiksel bir kesinlikle ilerlediği bir dil (Newspeak’in öncüsü) hayal etti: mathesis universalis ya da burjuva kategorilerinin sonsuzluğu. Ansiklopedistler[2] feodal iktidar altında, "zorbalığın tahammül edemeyeceği kadar kesin tanımlar" hayal ederek, tarih boyunca sonsuza dek sürecek bir iktidarın yolunu açtılar. 
 
Sözcüklerin itaati reddetmesi, Rimbaud’dan sürrealistlere kaar süren deneysel süreçte ortaya çıkmıştır. İktidar dünyasına yönelik teorik eleştiri onu yok eden bir pratikle ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Modern sanatın tüm alanlarının iktidar tarafından gasp edilmesi ve onu baskıcı gösteri düzeninin bir kategorisine dönüştürmesi, bunun üzücü bir teyididir. "İktidarı öldürmeyen her şey onun tarafından öldürülür. Dadaistler, sözcüklere duydukları güvensizliği ilk ifade edenlerdi; bu güvensizlik "hayatı değiştirme" arzusundan ayrılamaz. Kendileri Sade’ın izinden gierek her şeyi söyleme hakkını savundular, sözcükleri özgürleştirdiler ve "Sözcüğün Simyasını gerçek bir kimya ile değiştirdiler" (Breton). Böylece sözcüklerin masumiyeti bilinçli olarak yok edildi ve dil "en kötü uzlaşı" olarak meydana saçıldı: dil artık yok edilmesi, gizeminin ortadan kaldırılması ve özgürleştirilmesi gereken bir şeydi. Dada’nın çağdaşları onun her şeyi yok etme isteğini ve mevcut anlam düzenine karşı taşıdığı tehlikeyi vurgulamaktan geri durmadılar. (Gide bunu huzursuzca "bir yıkım işi" olarak adlandırdı.) Dada’dan sonra, bir sözcüğün sonsuza kadar tek bir fikre bağlı olduğuna inanmak artık imkânsızdır. Dada, dilin tüm olasılıklarını gerçekleştirdi ve sanatın bir uzmanlık alanı olmasının kapısını sonsuza kadar kapattı: bundan böylesi için sanatın gerçekleştirilmesi sorunsalını ortaya koydu. Sürrealizm yalnızca bu sorunsalı ve projeyi geliştirdiği ölçüde değerliydi; yazın üretiminde reaksiyonerdi. Sanatın gerçekleştirimesi, sitüasyonist anlamda şiir, artık şahsın kendisini bir eserde gerçekleştirmesi değil, yalnızca kendisini gerçekleştirmesiydi. Sade’ın her şeyi söyleme hareketi, edebiyatın yalnızca edebî olanın söylenebildiği bağımsız bir alan olarak varolmasının sonunu zaten ima ediyordu. Ancak dadaistler, Rimbaud ve Lautréamont tarafından iddia edilen bu son, bir supersession (yerine geçme) değildi. Gerçekleşme olmadan yerine geçme mümkün değildir. Sanatı gerçekleştirmeden onun yerine geçemezsiniz. Esasen, gerçek bir yıkım henüz hiç gerçekleşmedi, neticede Joyce, Duchamp ve Dada’dan sonra yeni bir gösteri edebiyatı hâlâ gelişmeye devam ediyor. Çünkü, "her şeyi söylemek“ ancak "her şeyi yapma" özgürlüğüyle mümkündür. Dada’nın, Spartakistler ile, Alman proleteryasının devrimci pratiğiyle birlikte gerçekleşme şansı vardı. Ancak bu hareketin başarısızlığı,  Dada’nın da başarısız olmasını kaçınılmaz hale getirdi. Dada’nın neredeyse tüm kurucu aktörleriyle beraber sonraki sanat hareketleri içinde soğurulması onu "şiirsel etkinliğin hiçliğinin edebi ifadesi", gündelik özgürlüğün hiçliğinin ifade sanatı haline getirdi. Bu herhangi bir şey yapmaktan alıkonulmuş her şeyi söyleme sanatının ifadesi boş sayfadır. Modern şiir (deneysel, permütasyonel, mekânsal, sürrealist veya neo-dadaist) şiirin anti-tezidir; iktidar tarafından gasp edilen bir sanatsal projedir. Bu sanat, şiiri ortradan kaldırırken onu gerçekleştirmez; kendi kendini sürekli olarak yok edişinin sırtından yaşar. Max Bense hayal kırıklığı içinde şunu sorar: "Artık söyleyecek bir şey kalmadığında dili kurtarmanın ne anlamı var?" Bu bir uzmanın itirafıdır! Modern düşünce ve sanat, iktidarı güvenceye alır onun tarafından güvenceye alınır, böylelikle Hegel’in "yalakalık dili" olarak adlandırdığı alanda hareket eder. Her ikisi de iktidarın ve onun ürünlerinin övgüsüne katkıda bulunur, yabancılaşmayı mükemmelleştirirken onu sıradanlaştırır. "Gerçeklik dilden ibarettir" veya "Dil yalnızca kendi içinde ve kendisi için düşünülebilir" diyen dil uzmanları, "dil-nesne" ve "kelime-şey" kavramlarına ulaşır ve kendi nesneleşmelerinin methiyelerini düzmekten zevk alırlar. Şey baskın model haline gelir ve meta yeniden kendi gerçekleşmesini ve şairlerini bulur. Devlet teorisi, ekonomi, hukuk, felsefe her şey artık bu özürcü karaktere sahiptir.
 
Kitlelerin özerk eyleminin yerini ayrı bir iktidar aldığında, bürokrasi toplumsal yaşamın tüm yönlerinin kontrolünü ele geçirdiğinde, dile saldırır ve şiirini bilgisinin kaba nesrine indirger. Bürokrasi, her şeyi yaptığı gibi dili de kendi kullanımı için sahiplenir ve kitlelere dayatır. İdeolojisinin maddi desteği olarak dilin mesajlarını ilettiği ve düşüncesini yansıttığı varsayılır. Bürokrasi, dilin her şeyden önce insanlar arasında bir iletişim aracı olduğu gerçeğini bastırır. Tüm iletişim bürokrasiler aracılığıyla yönlendirildiğinden, insanların artık birbirleriyle konuşmalarına bile gerek kalmaz: ilk görevleri, tüm toplumun indirgendiği bilgi iletişim ağında alıcı olarak rollerini oynamak, yerine getirmeleri gereken emirlerin alıcılarıdır.
 
Bu dilin varoluş biçimi bürokrasidir, kendisinin kendi bürokratikleşmesidir. Bolşevik düzen, Sovyet iradesinin iktidardaki bürokrasinin imgesinde öyle ya da böyle sihirli ve kişiliksiz bir dizi ifadeyi dayatmasından doğmuştur. “Politbüro”, “Komintern”, “Cavalry”, “Agitprop”- devletin veya parti liderliğinin sisli çeperlerinde halkın tabiiyetini gerçekleştirmek dışında kitlelerle hiçbir ilişkisi olmayan, gerçekten de gizemli olan özelleşmiş organların gizemli adları. Bürokrasi tarafından kolonize edilmiş dil aynı isimlerin her zaman aynı sıfat ve fiilimsilerle takip edildiği körelmiş, değişmez formüllere indirgenmiştir. İsim egemendir, göründüğü anda diğer tüm kelimeler doğru sırada etrafına dizilirler. Bu kelimelerin “yönetselleşimi” tüm toplumun daha derin bir askerîleşmesini, toplumun yönetenler kastı ile onların emirlerini yerine getiren büyük halk kitlesi arasındaki bölünmesini yansıtır. Ancak aynı kelimeler, baskıcı gerçekliği güçlendirmek, onu gizlemek ve onu tek mümkün hakikat olarak sunmak amacıyla başka rollere de bürünür: Artık sadece “Troçkistlerden” değil, “Hitlerci-Troçkistlerden” bahsedilir; Marksizm  keimesi tek başına alınamaz, “Marksizm-Leninizm” olarak geçer ve Sovyet rejiminde muhalefet otomatik olarak “gericilik” olarak tanımlanır. Bu ritüel formüllerin katı bir şekilde kutsallaştırılması, açıkça çelişkili olan olgular bu “özün” saflığını korumayı amaçlar. Böylelikle efendilerin dili her şey olur, gerçeklik hiçbir şey, ya da hadisine dilin kabuğu kadar bir şey olur. İnsanlar eylemlerinde, düşüncelerinde ve hislerinde devletin ideolojinin ilan ettiği akıl, adalet ve özgürlük olduğu  gibi davranmaya zorunlu kılınır. Ritüeller ve polis bu davranışa uygunluğu sağlamak için oradadır (bkz. Marcuse, Sovyet Marksizmi).
 
Radikal düşüncenin gerilemesi, kelimelerin ve özellikle iktitidarın kelimelerinin gücünü önemli ölçüde arttırır. “İktidar hiçbir şeyi yaratmaz, sadece kendine mal eder” (Internationale Situationniste #8). Devrimci eleştirinin ürettiği kelimeler, tıpkı partizanların silahları gibidir; savaş meydanında terk edildiklerinde, karşıdevrimin eline geçerler. Tıpkı savaş esirleri gibi zorla çalıştırılırlar. En dolaysız düşmanlarımız, sahte eleştirinin savunucuları ve memurlarıdır. Teori ile pratiğin ayrılığı, gerçek pratik talepleri (ki bunların ilk belirtileri halihazırda mevcut toplumda görülmektedir) fikir sistemlerine, aklın taleplerine dönüştüren bu kendine mal etmenin, devrimci teorinin ideolojiye dönüşerek taşlaşmasının temelini oluşturur. Her türden ideologlar, egemen gösterinin bekçileri, en yıkıcı kavramların içini boşaltarak onları tekrardan dolaşıma sokar ve yabancılaşmanın sürdürülmesine hizmet ederler: Tersine çevrilmiş Dadaizm. Bu kavramlar, reklam sloganlarına dönüşür (bkz. Yakın zamanda yayınlanan Club Med broşürü). Radikal eleştirinin kavramları da proleteryanın başına gelenle aynı kaderi paylaşır: tarihlerinden koparılır, köklerinden ayrılırlar. Böylece, iktidarın düşünce makinelerinin bir hammaddesi haline gelirler. 
 
Bizim kelimeleri özgürleştirme projemiz Ansiklopedistlerin girişimiyle kıyaslanabilir. Aydınlanma’nın “yırtıp atma” dili (Hegelci imgeyi devam ettirecek olursak), bilinçli bir tarihsel boyuttan yoksundu; çürüyen feodal dünyaya yönelik gerçek bir eleştiriydi, ancak ondan neyin çıkacağına dair bir fikri yoktu (Ansiklopedistlerin hiçbiri cumhuriyetçi değildi). Bu dil esasında burjuva düşünürlerinin kendi içlerinde yaşadığı parçalanmanın bir ifadesiydi. Bizim dilimiz, her şeyden önce onu örten perdeleri yırtarak dünyayı yırtıp parçalayacak bir pratiği hedefliyor. Ansiklopedistler, burjuvazinin ve metanın galip olduğu bir nesneler dünyasında bu nesnelerin niceliksel kataloglamasını, heyecanlı bir betimlemesini amaçladı. Bizim sözlüğümüz, niteliksel olanı, mümkün ama henüz gerçekleşmemiş olan zaferi, modern tarihin baskılanmışlarını (proleterya) ve baskılananların geri dönüşünün ifadesini amaçlıyor. Dilin gerçek kurtuluşunu öneriyoruz çünkü onu tüm kısıtlamalardan arınmış bir pratiğe yerleştirmeyi öneriyoruz. Dilsel veya başka türlü herhangi bir otoriteyi reddediyoruz: yalnızca gerçek yaşam bir anlama izin verir ve yalnızca pratik bunu doğrular. Bir kelimenin anlamının gerçekliği veya gerçek dışılığı üzerine, pratikten izole edilmiş tartışmalar tamamen akademiktir. Sözlüğümüzü hâlâ iktidarın erişemeyeceği ancak onun tek olası küresel halefi olan o özgürlükçü bölgeye yerleştiriyoruz.
 
Dil, yabancılaşma dünyasını kavramak için gerekli bir aracı olmaya devam ediyor (Hegel buna gerekli yabancılaşma derdi; ki bu aynı zamanda nihayetinde kitleleri yakalayan radikal teorinin de aracıdır, çünkü dil kitlelere aittir. Ancak o zaman kendi hakikatini bulacaktır. Bu yüzden gerçek yaşamın dilini yaratmamız hayati önem taşımaktadır- iktidarın ideolojik diline, eski dünyanın kategorilerini meşrulaştıran zemine karşı. Artık teorilerimizin çarpıtılmasına ya da iktidar tarafından gasp edilmesine izin vermemek zorundayız. Şu andan itibaren teorilerimizin sahteleştirilmesini ve asimilasyonunu engellemek zorundayız. Uzmanların kullanmakta olduğu belirli kavramları alıyor fakat onlara yeni bir içerik yüklüyor ve bu kavramları hem onları destekleyen uzmanlara hem de gelecekte sitüasyonist teoriyi kendi çıkarları doğrultusunda kirletmeye kalkışabilecek maaşlı düşünürlere karşı bir silaha dönüştürüyoruz (tıpkı Claudel’in Rimbaud’ya, Klossowski’nin Sade’a yaptığı gibi). Gelecek devrimler kendi dillerini icat etmelidirler. Hakikatlerinin keşfedilmesi için radikal eleştirinin kavramları bir bir gözden geçirilmelidir. Örneğin “Yabancılaşma” kelimesi modern toplumu anlamak için kilit bir kavramdır ancak Axelos gibi (Arguments dergisinin editörü) birtakım isimlerin ağzından geçtikten sonra dezenfekte edilmesi gerekir. Tüm kelimeler proletaryanın iktidarla girdiği aynı biçimle iktidarla ilişkidedirler: Bugün iktidarın hizmetinde ve yarın ona karşı mücadelede özgürleşmenin failleridirler. Zavallı cümbüş! Dilde yasaklı kelime yoktur; tıpkı hayatın diğer tüm alanlarında olduğu gibi, her şeye izin vardır. Bir kelimenin kullanımından vazgeçmek, düşmanlarımızın elindeki bir silahı kendi kendimizden mahrum etmektir.
 
Sözlüğümüz insanların haberleri çözümlemesine ve gerçekliği örten ideolojik örtüleri yırtmasına olanak tanıyacak bir tür şifre kitabı olacaktır. Burada, gösteri toplumunun farklı yönlerini kavramaya yardımcı olacak çeviriler sunacağız ve en küçük göstergelerin bile nasıl da bu düzeni sürdürmeye katkıda bulunduğunu göstereceğiz. Bir anlamda bu çift dilli bir sözlük olacak çünkü her kelimenin iktidar için bir “ideolojik” anlamı ve bizim düşündüğümüz şekliyle gerçek hayatta karşılık geldiği bir anlamı var. Böylece toplumsal savaşta kelimelerin nerelere yerleştiğini adım adım belirleyeceğiz. Eğer ideolojinin problemi, fikirlerin gökyüzünden gerçek dünyaya nasıl indirileceğiyle ilgiliyse, bizim sözlüğümüz, problemin dilden hayata geçişin nasıl gerçekleştirileceği olduğu devrimci teorinin geliştirilmesine bir katkı olacak.  Gerçekten işleyen kelimeleri sahiplenmek, emeği sahiplenmekten ayrı düşünülemez. Özgür yaratıcı faaliyetin başlaması, aynı zamanda gerçek iletişimin de başlaması olacaktır- nihayet özgürleşmiş bir iletişim. İnsan ilişkilerinin şeffaflığı, eski düzenin opaklığı altındaki kelimelerin yoksulluğunun yerini alacaktır. Ve kelimeler, insanlar çalışmayı bırakana kadar çalışmaya devam edecekler.

[1] Newspeak: Orwell’ın 1984 kitabında geçen totaliter rejimin dayattığı, herhangi br alternatif düşünceyi (düşünce suçu) veya söylemi özgürlük, isyan vb. fikirlerini ileten fikir veya tabirleri yok ederek imkânsız kılan dildir. (Çevirmenin notu)

[2] Ansiklopedistler: Diderot, d’Alembert, Montesquieu, Rousseau, Voltaire ve bilimin ve laik düşüncenin ilerlemesini teşvik eden, cehalet ve batıl inançların üstesinden gelmenin bir yolu olarak aklı, bilgiyi, eğitimi ve hoşgörüyü destekleyen ve Ansiklopediye (1751–1780) katkıda bulunan diğer on sekizinci yüzyıl Fransız düşünürleri. (Çevirmenin notu)


Kaynak:Internationale Situationniste #10, Mart 1966 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Barbarları Beklerken'i Neden Seviyorsun?

Taşlar - Gilles Deleuze

Şiirin Politikayla Bir Meselesi Var Mıdır?