Mahzende - Federico Perelmuter



2002 yılındaki ölümünden kısa bir süre evvel -daima duygusal olan- Roberto Bolaño, Borges’den sonra Arjantin edebiyatındaki üç ana akımı araştırmıştı. İlki ticariydi ve açıkçası kötüydü: Bu, parmaklıklar ardında futbol tartışan erkekler hakkında nostaljik, çok satan basmakalıp şeyler yazan ‘Osvaldo Soriano’nun krallığıydı’. Diğer akım alaylı ve hırslı ama paranoyak ve de karanlık Roberto Arlt ile başlamıştı: ‘kıyametin edebiyatı mutlaka olmalıdır, ancak başka hiçbir şey yoksa, bu da edebiyatın sonudur’. Derken ‘gizli bir akım’ oluştu. Arjantin edebiyatının muhteşem yurdunda, Bolaño ‘mahzende bir rafta küçük bir kutu durduğu’ konusunda ısrarcıydı. Bu, toza bulanmış, küçük bir karton kutuydu. Ve eğer bu kutuyu açarsanız, içinde göreceğiniz şey cehennemdi.’ Bu şeytani akımın başrahibi de 1940’da Buenos Aires yakınlarındaki Necochea’da doğan ve 45 yaşında sürgündeyken kalp krizinden ölen Osvaldo Lamborghini’ydi.

Karanlıktan hiç de korkmayan Bolaño’yu bile okumaya katlanamayacak kadar korkuyla dolduran bu Lamborghini kimdi peki? Roman yazarı Alan Pauls’e göre Lamborghini gerçek hayatta bile ‘lanetli bir efsaneydi’. En ünlü sözü olan ‘önce yayınla, sonra yaz’ - metni mezartaşından kapaklar arasına hapseden ve editör denen o en iğrenç yaratığın onayını gerektiren kitaba karşı nefretini gösteriyordu. Uzun bir zaman fotokopinin de fotokopisi şeklinde dolaşan Lamborghini’nin üç adet kısa kitabını bulmak neredeyse imkansızdı; şiirlerden ve denemelerden oluşan magazinel eserlerini bulmak ise çok daha zordu. 90’lı yıllarda bir İspanyol yayınevi (ve her yer) edebi vasisi ve en sadık okuyucusu olan César Aira’nın derlediği kurgularını yayınladı. Lamborghini’nin en zeki okuyucularından biri olan Pauls bariz bir sıkıntıyı dile getirirken yalnız değildi: ‘bu lanetliyi saklandığı yerden çıkarmak ve iki görkemli karton parçası arasına sıkıştırmak, Kitap’ın burjuva asaletini, [Lamborghini’nin] müritlerinin fanzin türü yayınlarla benimsediği hakaretlerle, vahşetle, deforme hayaletlerle resmileştirmek doğru muydu?’
Bu sessiz Lamborghini ilk olarak ‘El fiord’ adlı kısa hikayesiyle Arjantin edebiyat dünyasında efsaneleşti. Hikaye 1969 yılında uyduruk bir yayınevi tarafından, psikanalist-yazar Germán García‘nın denemesinin eşlik ettiği bir kitapçıkta yayınlandı. Hikaye tecavüz, ensest, kesme biçme, dövme, kırbaçlama, öldürme ve yamyamlık gibi bir dizi afallatan vahşet ve müstehcenliği barındırmakta ve evvela harika bir fiyord manzarasına bakan bir yerde geçmektedir. Avam bir sokak ağzı, göçmen dili, Freudyen jargon ve beden diliyle yazılmış hikaye, bir bakıma 1955 darbesinden sonra yasaklanan ve ezilen ancak yinede Arjantina’nın en büyük siyasi örgütü olan işçi sınıfının ana hareketi Peronizm’in sert bir hicvidir. Lamborghini’nin büyük ağabeyi, şair Leónidas Lamborghini müsveddeleri ünlü Peronist yazar Leopoldo Marechal’a göstermiş ve şu meşhur yanıtı almıştır: ‘Bir dünya kadar kusursuz. Ne yazık ki boktan bir dünya’.

‘El fiord’daki karakerler Peron’u, işbirlikçi Peroncu sendika lideri Augusto Vandor’u, Arjantin’deki ana işçi federasyonu olan Genel Emek Konfederasyonu’nu çağrıştırmakta ve federasyondan kopmalara ve faşist eğilimli olanlar da dahil olmak üzere alt komitelerine ve hiziplerine bolca imalar içermektedir. Buna rağmen ‘El fiord’u alegori ve eleştiri ile sınırlandırmak Lamborghini’nin dehasını küçümsemektir. Eleştirmen Graciela Montaldo’nun da belirttiği üzere, Lamborghini’nin hikayesi Arjantin’in altmışlı yıllarının tarihsel gerçeklerinden ziyade, askeri diktatörlük, zulüm görmüş ve sağ ve sol olarak bölünmüş Peronculuk, işbirlikçiler ve bölücüler, doktrinciler ve yenilikçiler gibi vahşi ruhunu yakalamıştır. Bu ‘devrimci eşiğin’ hikayesidir. Dolayısıyla bir doğumla başlayıp bir gösteriyle son bulmaktadır:   
 
Madem günün sonunda çocuk bu denli sefil olacaktı -büyüklüğü açısından, anlayın- neden böyle çığlıklar atıp, saçlarını avuç avuç yolup, kıçını kaplan çizgili yatağa fırlattı ki?
 
. . .
 Ve böylelikle gösteri için dışarı çıktık.

Hikayenin iki tane önemli öncülü vardır. Biri Esteban Echeverría’nın 1837’de yazdığı ve Arjantin edebiyatının temel eserlerinden sayılan “The Slaughter Yard”dır. César Aira’ya göre Lamborghini’nin tüm külliyatı ‘The Slaughter Yard’ın yeniden yazılmış halidir. Bu hikayede yakışıklı bir burjuva, Buenos Aires’te eşcinsellerin ve ırk ayrımcılığına maruz kalan işçi sınıfının çalıştığı bir gecekondu mahallesini gezmektedir. Büyük Perhiz zamanıdır ve kendisi hem bir Üniteryen hem de limanın gelirinin tüm ülkeye dağıtılmasını umursamayan bir Buenos Aires sakinidir. Adamı fark eden barbar yoksullar -dağılımdan yana olan federalistler- ona saldırırlar ve tecavüz ederler. David Viñas’ın da ‘El fiord’un yayınlanmasından birkaç yıl evvel belirttiği üzere, Arjantin edebiyatı eşcinsel bir toplu tecavüzle başlamıştır.

Bir diğer öncü, Echeverría’nın çağdaşı Hilario Ascasubi’nin şiiri ‘La refalosa’dır. Zamanın popüler bir dansından adını alan şiir -Echeverría’nın gırtlak kesme dansı olarak tanımlamasıyla- Üniter bir gaucho’nun federalist güçler tarafından işkence görmesini dansın dili ve ritmiyle anlatmaktadır. O zamandan beri de işkence ve tecavüz Arjantin’deki siyasi ve sosyo-ekonomik çatışmaların edebi sembolleri haline gelmiştir. Psikanalizden etkilenen, Arjantina’da psikanalitik edebi solu başlatan ve Lacan’ı çeviren Literal dergisinin bir parçası olan Lamborghini, bunu zirveye taşımıştır. Pauls [Lamborghini’yi] çelişkili bir biçimde ‘edebi’ bir yazar olarak tanımlamıştır: eserlerindeki önermeler, imgeler ve düşünceler kendi müstehcen imkansızlığına doğru yol almaktadır. 
Lamborghini’nin bir deftere karalanmış bir şiiri dışında gençlik dönemi eserleri mevcut değildir. Lamborghini yoktan var olmuştur. 1973 yılında, editörünün düzyazıya çevirmesini önermesiyle ‘roman’ olarak adlandırılan şiir koleksiyonu Sebregondi retrocede’i yayınlamıştır. Şiir, [Lamborghi’nin] yazılarının belkemiğidir, bundan ötürü kitapta yer alan ünlü söz şöyle demektedir: ‘Nerede görsen romancıyı, vur!’. Aira’ya göre Sebregondi karakteri Lamborghini’nin gençliğinde onları ziyaret eden ve aile fotoğrafı çekmek için bir adım geride duran (dolayısıyla ‘geri çekilen’) İtalyan amcasına ve Witold Gombrovicz ve Sur dergisinin kıdemli editörü José Bianco’ya dayanmaktadır. Sebregondi aynı zamanda Lamborghini'nin, ikinci bölümün (‘Dönüş’) dördüncü ve son kısmına adını veren meşhur Martín Fierro’yu ele alma girişimiydi.

Kitabın üçüncü bölümüyse, 'The Slaughter Yard'daki temel önermeden ayrışan 'El niño proletario' başlıklı apayrı bir kısa öyküdür. Lamborghini için alışılmadık derecede gelenekçi kaçan bu öykü, travmatik yetiştirilmiş, aç bir işçi sınıfı çocuğu olan Stroppani'ye odaklanmaktadır. Bir gün, üç burjuva sınıf arkadaşı okul dışında onu takip edip döverler. Yüzünü ve vücudunu cam parçalarıyla keserler ve sırayla tecavüz edip canına okurlar. Echeverría'nın barbar sürüsüyle sonuna dek savaşan cesur burjuvasının aksine, Stroppani zavallı, itaatkâr bir sessizlik içinde acı çekmektedir:
 
İşçi çocuğun gevşek bedenini belirlediğimiz mekana doğru sürükledik. Bir tel kullandık. Gustavo onu mücevher gibi ay ışığının altında telin uçlarından çekerek boğdu. Tüm boğulma vakalarında olduğu gibi dili ağızdan sarkıyordu.

Düzyazı net ve basittir ancak işkencecilerin tüm zevkini aktarabilen bir derinliğe sahiptir. Lamborghini'nin Echeverría'dan ayrışması, siyasi şiddetin tırmanması ve 1976'da soykırımcı bir diktatörlüğün iktidarı ele geçirmesinden ötürü isabetlidir. Lamborghini, solculara, öğrencilere ve işçilere yönelik gizli suikastler, kaçırmalar ve kayıplardan ötürü Barselona'ya kaçmıştır. Sonraları şöyle yazmıştır: 24 Mart 1976’da bir deli, eşcinsel, Marksist, uyuşturucu bağımlısı ve alkolik olan ben, bir deli, eşcinsel, Marksist, uyuşturucu bağımlısı ve alkolik oldum.’
Lamborghini sürgünde geçirdiği sürenin çoğunu şiir yazarak geçirmiş ve 1980'de üçüncü ve son kitabı Poemas'ı yayınlamıştır. Bu kitap onun en ünlü iki şiirini içermektedir: İlki 'Die Verneinung' (ilk olarak merkezi New York’ta bulunan Kübalı sürgün dergisi Escandalar'da yayınlamıştır) Arjantin edebiyat tarihinin, Lamborghini'nin yaşamının ve şiir anlayışının bin mısradan oluşan dört bölümlük bir incelemesidir. Diğer şiir 'Los Tadeys' ise Lamborghini'nin 1983'te üç ayda yazdığı başyapıtı Tadeyler'in baş kahramanı olacak bir yaratığın ilk olarak yer aldığı eserdir. Lamborghini yaşamının son yıllarında pornografik öyküler yazmış ve her türden pornografinin şiir ve günlük yaşam görüntüleri ile birleştiği Teatro proletario de cámara denen geniş bir multimedya projesine başlamıştır.
Tadeyler nedir? Şiirde yaratıklar dolaylı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak romanda tadeo olarak da bilinen Tadey, orta çağda geçen kurgusal bir Doğu Avrupa ülkesi olan La Comarca'da bir mağara sisteminde keşfedilen insansı bir hayvandır. Zekalarının düşüklüğü, konuşamamaları, kellikleri ve çirkinlikleri ile insanlardan ayrışmaktadırlar. Aynı zamanda seks bağımlılarıdırlar (gündüzleri eşcinsel, geceleri heteroseksüeldirler) ve insanlara çabucak mest olmaktadırlar. Tadeylerin lezzetli etleri ve kaliteli derilerinin yanında gözyaşları dünyanın en sert alkollü içeceği için damıtılmaktadır. Bu nedenle La Comarca ekonomisinin temelini ve on dokuzuncu yüzyıl Arjantin'indeki inekler gibi kültürel imgelemin de merkezini oluşturmaktadırlar.


Aira, Tadeyler’e ait üç dosya malzeme bulmuş ve bunları özgün halleriyle, kronolojik olmayan bir sırayla yayınlamıştır. İlki, yoksul Cab klanının kırsaldan başkent Goms Lomes'e göçünü anlatan bir aile öyküsüdür. Bu, Lamborghini'nin en ünlü sanatsal yapıtı olan, erkek mahkumların steroidlerle çalışan bir tür biyopolitik makinede tuhaf bir zorla kadınlaştırma programına tabi tutulduğu 'barco de amujeramiento' ile doruğa ulaşmaktadır. Romanın ikinci ve üçüncü bölümleri La Comarca'nın çağdaş yönetimini, Tadeyleri ve toplumlarının ortaçağdaki keşfedilişlerini ele almaktadır. Bazen karikatürize bir aşırılığa bulanan seks ve şiddet, tüm eser boyunca toplumsal güç ve tahakkümü incelemenin bir aracıdır. Paul Preciado, Lamborghini’yi Marquis de Sade'la ilişkilendirirken [Lamborghini’nin] pornografisinde seksin siyasetin 'gizli dilbilgisi' olarak ortaya çıktığını söylemektedir. Tadeyler'deki bir dipnotta şu soru sorulmaktadır: 'Devlet… bir erkek midir yoksa bir kadın mıdır? O günlerde ortak ve kesin yanıt şuydu: "Açlık, herkes için şeytanı bile baştan çıkaran ve mutlak itibarsızlığa (kayıtsızlığa) sürükleyen eşitlikçi bir çılgınlıktır".

Lamborghini'nin mükemmel, pis, gizemli, son derece öz diğer çalışmalarının aksine, Tadeyler'in uzak bir diyarda geçen sonsuz bir mit hakkındaki steampunk anlatımı, tam da bir romanın tamamlanmamış taslağı gibi okunabilmektedir. Aynı zamanda da vatanını mahveden ve onu sürgüne zorlayan şiddetin basit ama anlaşılamaz bir tasviridir. Bolaño için Lamborghini'nin başyapıtı "dayanılmazdır". Şilili, 'çok az kitap kan, deşilmiş bağırsak, vücut sıvısı ve affedilemez eylemler kokar' diye yazmıştır. Ancak Bolaño'yu ürküten şey, onu aynı zamanda diriltmeye itmiştir ki Tadeyler'in 2666 üzerindeki etkisi yadsınamazdır. Mükemmellik çokça vardır – asıl nadir olan gerçek sapkınlıktır.

 Çeviri: Burak Bayülgen
 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Barbarları Beklerken'i Neden Seviyorsun?

Taşlar - Gilles Deleuze

Şiirin Politikayla Bir Meselesi Var Mıdır?