Ay ve Porsuk Ağacı - Sylvia Plath



Zehra Betül Yazıcı

Deborah Levy’nin “Bilmek İstemediğim Şeyler” kitabının sonunda bir dizesini alıntıladığı ( “Varılacak neresi vardı bilemezken”)  Sylvia Plath’ın bir şiirinin İngilizce aslını (The Moon And The Yew Tree) ve yaptığım çeviriyi (Ay Ve Porsuk Ağacı) paylaşmak istiyorum. İnternette ve “Ariel” kitabında birbirine benzer şekilde Türkçeleştirilmiş birkaç örnek gördüm, ama bunlar bana şiirsel gelmediği gibi şiirin vermek istediğini düşündüğüm asıl anlamı da açık etmiyorlardı. Çeviri konusunda yetkin olmamakla birlikte, şiiri, “biçemsel ve anlamsal dönüşümleri” de göze alarak, anlamını açığa çıkaracak ve haddimi aşacak şekilde kendim çevirmeye çalıştım. Kubilay Aktulum’un “Metinlerarası İlişkiler “ kitabından (Öteki yay. 2. Basım, 2000) aktararak söylersek: “Çeviri ( La traduction): Biçimsel dönüşümlerin en belirgin ve en sık kullanılanı, bir metni bir dilden başka bir dile aktarmak olan çeviridir.(…) Eleştirel bir çözümleme sırasında, çevirinin aslına uygun olup olmadığı, çeviri yapıldıktan sonra ortaya çıkan biçemsel olduğu kadar anlamsal dönüşümler üzerinde durulur”. Öte yandan şiir konu olunca şiirin çevrilemeyeceği ancak yeniden yazılabileceği de söylenir.  Ben de belki yeniden yazdım. Şiirde Plath’ın annesinin adının Aurelia Schober Plath- ay denizanası- anlamına gelmesinden; bu hayvanın yaralandığında durmadan kendi kendisini yenileyebilmesinden (https://seyler.eksisozluk.com/sylvia-plathin-ariel-kitabindaki-iki-siirde-annesine-yaptigi-muazzam-gonderme) ve şiirin içindeki anne imgesinden yola çıkarak şiirin, şairin annesi ve de babası ile olan sorunlarını simgesel olarak aktarmak için kaleme aldığı düşüncesine katılıyorum. Porsuk ağacı da gotik figürü ile (ilk kullanımında barbarlara özgü bir üslup olarak tanımlanmıştır. İnternette “İnsana kendini tanrı karşısında küçük hissetirmeyi amaçlayan tarz” olarak da tanımlanmış, kısacası gökyüzüne yükselen sivri ve görkemli kutsal ortaçağ yapıları denebilir) şiirde çirkin bir kuklaya benzettiği annesinin karşıtı bir fallik simge olarak kullanılıyor; oldukça sert mizaçlı (barbar) babasını işaret ediyor olabilir. Bu ağaç çok görkemli bir ağaçtır, şifa verici olmakla birlikte göz alıcı kırmızı küçük meyveleri çekirdeği çıkarılmadan tüketildiğinde zehirlidir.


AY VE PORSUK AĞACI 

Hafızamın bir gezegen gibi soğuk

Ve mavi ışığı içinde siyah ağaçlar 

Ayaklarıma sürünerek 

Sanki tanrılarıymışım gibi kederlerini fısıldıyordu bana otlar  

Çektikleri acılardan bileklerim karıncalanıyordu

Ben varılacak neresi vardı bilemezken

Mezar taşlarının evimden ayırdığı ruhlar 

Sislerin dumanları içinde oturuyordu 



Ay bir kapı değildir

Onun üzgün yüzü parmakların boğumları gibi beyaz

Korkunç bir suçun sessizliğine bürünerek 

Denizi peşinden sürükler

Ben umutsuzluğun şaşkınlığı içinde yaşarım

Pazarları iki kez çalan çanlar gökyüzünü ürpertir

Dirilişi onaylarlar sekiz büyük dilde  

Hepsi de aklı başında olarak kendi adlarını haykırır

Büyük bir gürültüyle


Gökyüzüne uzanır ve tanrıyı işaret eder porsuk ağacının Gotik şekli 

Dua eder gibi bakar yukarı

Ve ay’ı bulur

İşte o ay annemdir benim. Meryem gibi tatlı bir kadın değildir 

Mavi giysilerinden salıverirken üstüme doğru 

küçük yarasaları ve baykuşları

Eğilmiş yüzüme bakarken

çirkin bir kuklanın yüzünü açık eder mumlar

öyleyken nasıl inanabilirim ki şefkatine


Düştüğüm yol uzundu

Yıldızların mavi ve gizemli yüzleri üstünde

Çiçek açıyordu bulutlar

Ellerinden ve yüzlerinden kutsallık taşan masmavi azizler 

Kilisenin soğuk sıraları üstünde uçarcasına yürüyordu

Ama küstah ve hırçın ay ne bunları görebildi

Ne karanlığıyla söylediklerini, 

Ne de sessizliğini işitebildi porsuk ağacının


(Türkçeleştiren Zehra Betül Yazıcı)


The Moon

And the Yew Tree

Syliva Plath

This is the light of the mind, cold and planetary.

The trees of the mind are black. The light is blue.

The grasses unload their griefs at my feet as if I were God,

Prickling my ankles and murmuring of their humility.

Fumy, spiritous mists inhabit this place

Separated from my house by a row of headstones.

I simply cannot see where there is to get to.


The moon is no door. It is a face in its own right,

White as a knuckle and terribly upset.

It drags the sea after it like a dark crime; it is quiet

With the O-gape of complete despair. I live here.

Twice on Sunday, the bells startle the sky –

Eight great tongues affirming the Resurrection.

At the end, they soberly bong out their names.


The yew tree points up. It has a Gothic shape.

The eyes lift after it and find the moon.

The moon is my mother. She is not sweet like Mary.

Her blue garments unloose small bats and owls.

How I would like to believe in tenderness –

The face of the effigy, gentled by candles,

Bending, on me in particular, its mild eyes.


I have fallen a long way. Clouds are flowering

Blue and mystical over the face of the stars.

Inside the church, the saints will be all blue,

Floating on their delicate feet over the cold pews,

Their hands and faces stiff with holiness.

The moon sees nothing of this. She is bald and wild.

And the message of the yew tree is blackness – blackness

and silence.

(Syliva Plath, Selected Poems. Chosen by Ted Hughes, ff- faber and faber- p.33)





Bu blogdaki popüler yayınlar

Barbarları Beklerken'i Neden Seviyorsun?

Şiirin Politikayla Bir Meselesi Var Mıdır?

Kan ve Sözcükler - Önder Karataş