Ufuk Akarı İle Söyleşi - Dilay Kababıyık


 


1. Ufuk akarı, onu bilmeyenler için kendisi hakkında ne söyleyebilir?

1958 Mürefte doğumluyum. İlkokul 2. sınıfta Bayrampaşa’lı oldum. Evliyim, iki çocuğumun babası ve bir torunumun dedesiyim.1978 kuşağındanım üzerine ağır yükler bindirilen bedel ödetilen kuşak.
40 yaşında resim sevdasına kapıldım, 50 yaşında fotoğrafa tutuldum,55 yaşında iken Gezi Direnişini fotoğrafladım akabinde oluşan toplumsal muhalefetin gösteri ve protestolarını, yasaklı yasaksız 1 mayısları hem eylemci hem “fotoğrafçı yurttaş tanığı” olarak izledim.

İşçi sınıfının sabaha kadar vardiyalar halinde ayakta olduğu, evlerin altındaki trikotaj atölyelerinin seslerinin eksilmediği, çoğunlukla Balkan muhacirlerinin yaşadığı mahallerde hareketli ve cıvıl cıvıl sokaklarda büyüdüm. Hayata, insana bakışımı, sınıfsal duruşumu ve siyasi kimliğimi bu semt oluşturdu. Belki de bu yüzden sokaklara sevdalandım.

Şişli Siyasal bilimler mezunuyum. Uzun yıllar satış pazarlama alanlarında her kademede çalıştıktan sonra 2015 yılında emekli oldum.

2013 yılında kurulan Turkuazstreet fotoğraf Kolektifinin kurucu üyesiyim.

 İfsak’ta sokak fotoğrafçılığı grubunun danışmanlığını yapmaktayım.



2. Büyüdüğünüz yerlerin sizin fotoğrafçılığınızdaki anlamı nedir? Sokak ve sınıf; bu iki önemli unsur sizde neyi çağrıştırıyor?

Fotoğraf bir hobiden ziyade kendimi ifade etme ve yaşam biçimi benim için. Hayata bakışımın oluşmasında sosya ekonomik koşullarımın ve yetiştiğim sosyal çevrenin önemi fazla.
Fotoğraf karesine indirgediğim, ayıkladığım veya seçtiğim görüntülerde bu bilinçaltının tezahür etmesi kaçınılmaz. Kısaca İnsan neyse onu çeker. Bunu planlaması ve içgüdünün kontrolü benim gibi sezgisel ve doğaçlama çalışan bir fotoğrafçı için pek mümkün değildir.
Sokak sınıfsal farklılıkların en aza indirgendiği kamusal bir alandır. Kısacası hayatın en yoğun gözlemlendiği yerdir sokaklar.
Bu nedenle insanları eşitleyen demokratik bir mecradır. Sokak hayat, fotoğraf hayattan damıtılmış bir andır.

 3. Tarkovski, Bergman, Trier ve daha birçok yönetmenin filmlerinde fotoğraf karelerini andıran sahnelere denk gelmek mümkün. Fotoğraf ve sinema arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?

Fotoğraf ve sinemanın görsel dilde ortaklaştığı birbirini beslediğini düşünüyorum. Fotoğrafın tanık ve belge algısı hep gerçekle ilişkilendirilmesi, çeken ile bakan arasında anlam yükleme farkı ile sinemadan çok ayrı bir yeri var. Sinema kurgusaldır hikâye anlatır ve yönetmenin dünyasıdır ve bu dünya, kalabalık bir ekip çalışmasıyla kurulur, müzikle desteklenir oyuncular karakterleri canlandırır ve kendi gerçekliliğini oluşturur.
Ülkemizin değerli yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan fotoğraf birikimini ilk filmlerinde ustaca kullanmış durağan ve uzun sahnelerle fotoğraf dilini sinemasında ustaca kullanmıştır.
Fotoğraf öznel olduğu kadar sunulduğundan itibaren birçok anlama tabi olan bağlamını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz sadece yorumlayabileceğimiz zamandan koparılmış görece bir anın kaydıdır.
Alt yazısıyla anlamını bağlamını değiştireceğimiz bir kayıttır.  

 4. Sokak fotoğrafçılığı diğer fotoğraf çalışmalarından kendisini nasıl ayırıyor? Sokak anonim bir alan. Bu alanda özgünlüğünü nasıl koruyor?

Sokak fotoğrafı, pozu, kurguyu, kırpmayı sevmez. İçgüdüsel ve spontanedir, ritimdir, ışıktır, gölgedir, sürprizdir, absürttür, duygudur, komiktir, acımazsızdır, şefkatlidir, zıtlıklar barındırır. Adeta doğaçlama bir caz melodisi gibidir, en saf haliyle sunulan kısaca insana ait tüm hallerin anlık kaydıdır.

Sokak fotoğrafı geleneği olan bir tarzın adı ve görme biçimidir. Sokak fotoğrafında tek bir üslup yok benim izinde olduğum sokak fotoğrafı Candid olarak adlandırılan öznesine haber vermeden çekilen spontane ve sezgisel gözlem gücüne dayalı bir sokak fotoğrafı. İçerik ve biçimin aynı anda yakalandığı fotoğrafların arayışındayım. Kontrolsüz bir alanda bu anlayışa uygun fotoğraf elde etmenin güçlüğü benim motivasyonu oluşturmakta. Böyle bir anlayışla tekrara düşmeden biricik ve özgün anlar kaydetmek bu zor çabanın ödülü.
Sokak fotoğrafının bir tanımı yok ama çok beğendiğim ve Ibarionex Perello’ya ait bir yorumunu paylaşmak isterim. “Sokak fotoğrafı bu dünyada birbiriyle gerçek ilişkisi olmayan ancak fotoğraf çerçevesinin sınırları içinde olan unsurlar arasında bağlantılar oluşturmakla ilgilidir.”

5. Fotoğraf hangi anları yakalarsa klişeye düşmez? Anın ele geçirilmesi yahut fotoğrafın bulunduğu âna müdahalesi mümkün müdür?

Hangi fotoğrafların klişe olduğuna bakmak daha doğru bir yaklaşım olur. Bizim coğrafyada sümüklü çocuk tarifiyle özdeşleşen grup halinde çekilen fotoğraf ve konular, selfi çeken insanlar, barizce izleyene sunulan kolay tezatlar ve birbirini tekrarı olan fotoğraflar.
Hayatın akışını gözlemlediğinizde sıradan ancak fark edilmeyen hayatın, anlardan oluştuğunu görürsünüz. Sokak fotoğrafı bu sıradanlığın sıra dışı anlarını görmektedir.
 Bu kadar zengin bir plato dururken milyonuncu kız kulesini çekmek Kapodakya’daki yerli kovboyların şahlanan atında siluetini çekmek, Bitlisin bilmem hangi köyündeki karizmatik abiyi çekmek, kaplıcada yıkanan atlardan çocukların taklasının peşinde koşmak, değişen balat sokaklarında hala sümüklü çocuk aramak, Cumalı Kızık köyü halkını fotoğrafçıya düşman kılan fotoğrafta ısrar etmek bizim coğrafyamızın en vazgeçilmez klişeleri. Oysa fotoğraf evden çıkar çıkmaz size tüm anların şölenini sunan zengin bir ırmak gibidir akar gider ve bu ırmakta antik çağın devrimci filozofu Herakleitos’un söylediği gibi iki kere yıkanmak mümkün değildir.

6.Sokağın çıplaklığı bir bakıma insanlar üzerinde korkunç bir etkiye sahiptir. Çektiğiniz karelerin verdiği huzursuzluk sizi ne derece tatmin ediyor?
Hiç tanımadığınız İnsanlara fotoğraf makinesini doğrultmak gerçekten tehdit edici ve oldukça agresif bir davranıştır. Kamusal alanda yapılıyor olması bunu değiştirmez bu nedenle fotoğrafçının empati kurmak suretiyle etik çerçeve ile vicdanlı ve saygılı bir sınır çizmesi gerekir. Bana huzursuzluk verecek fotoğrafı çektiysem silerim.    

 7.  Türkiye’de fotoğraf geleneği var mı sizce? Bugün bu gelenek geliştirilebiliyor mu?

Türkiye’de 70’li yıllardan itibaren güçlü bir damar ve gelenek oluşturan toplumsal ve sosyal belgeci belgesel fotoğraf haricinde bir gelenekten söz edemiyoruz. Dijital devrim ve internetin yaygınlaşmasının etkisi fotoğrafı kitleselleştirdiği gibi özgürleştirdi. Dünya fotoğrafıyla karşılaşma ve bilgi kaynaklarına kolayca ulaşılması beraberinde dernek ve eğitim kurumlarında dayatılan “güzel fotoğraf” anlayışının sorgulanmasını getirdi.
Bu değişim ve dilin oluşma süreci tüm hızıyla devam ediyor. Çağdaş sokak fotoğrafının izinde olan fotoğrafçıların bu değişimde önemli rol oynadıklarını görüyoruz. Fotoğrafı sadece estetik ve kusursuz kompozisyon anlayışına indirgeyen ve genel beğeniye hitap eden ve kusursuz kompozisyonu amaçlayan “güzel fotoğraf “anlayışı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de devam edecektir ancak egemen olma özelliğini kaybedecektir.
Artık Çağdaş sokak fotoğrafı rüştünü ispat etme işini geride bırakmış ve dünyadaki örneklerine ulaşma yeteneğini kazanmıştır.

 8. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Dijital devrimin ve çağın yarattığı hızlı yaşam fotoğrafında başını döndürüyor. Fotoğrafın olmazsa olmazı haline gelen Instagram, kapitalizmin kullan-at, çabuk tüket, yenisine bak felsefesine uygun olarak fotoğrafları hızlı tüketim maddesi haline getirdi.

Yavaşlamak, düşünmek, okumak ve üretmek için tekrar tekrar klasik dönemler bakmak çağımıza uygun ama kalite işleri takip etmek gerek.


http://www.ufukakari.com/
http://www.ifsakblog.org/sokak-fotografi-uzerine/

Bu blogdaki popüler yayınlar

Barbarları Beklerken'i Neden Seviyorsun?

Şiirin Politikayla Bir Meselesi Var Mıdır?

Kan ve Sözcükler - Önder Karataş