Üç Öykü - Muhsin Boz
Sessiz Dünyalar
Yaşlı bir kadın, ellili yaşların başındaki kızına sordu:
“Şu kentin, şu mahallesindeki, şu gökdelenindeki komşuları hatırlıyor musun?”
“Otuz beş yıl öncesinin ergen kızı ben! Karlı bir kış günü... Kartopu oynamak için bahçeye inmiştik gökdelenin bazı sakinleri. Herkesin alay ettiği bir sakin, kartopu oynamamış, kardan adamımıza göz bulmak için kömür parçaları aramaya çıkmıştı. Kömürden gözler ararken, donmak üzere olan çekirge benzeri bir böcek, bir uçar bulmuştu. O uçanı, o uçarı gökdelene almış, dairesinin bulunduğu on ikinci katta üç ay bakmış, bahar gelince de salıvermişti doğaya. Aradan yıllar geçti. Ben gökdelenin tüm sakinlerini unuttum unutmasına… Ama işitme engelli o adamın sessiz dünyasını unutmadım. O dünyanın sesi hâlâ kulaklarımda, çın çın ötüyor…”
“Evet, kızım. Hayat da öyle bir şey! Gürültü patırtı içinde, tüm sesleri yenen sessiz dünyalar vardır her dem.”
Yaşamın Temeli
On altı yaşındaki ergen bir kız, elini yakmıştı. Annesi nedenini sorunca,
“Kaynar haldeki çaydanlığı ocağın üzerinden alıp mutfak tezgâhının üzerine koymak istedim. Sabahın erkenin de gürültü yapıp sizi uyandırmamak ve yüzeye zarar vermemek için, mutfak havlusu yerleştirmiştim altına. Bardağıma çay dökmek için kaldırdığımda, beraberinde havlu da geldi. Havadayken ayrılacak gibi olunca, tutayım dedim…”
“Anlaşıldı. Havluyu tutayım derken, çaydanlığı düşürdün ve eline sıcak suyu döktün.”
“Eşyaların, nesnelerin bu şekilde birbirini tutmasından, hadi tuttuktan sonra bırakmamasına ifrit oluyorum.”
“Yaşamın temeli bu kızım, kuzum! Canlı cansız hemen hemen her şeyin birbirini tutmasına, birbirine tutunmasına, birleşmesine, kaynaşmasına… dayalı.”
“Ve önünde sonunda mutlaka ayrılmalarına,” dedi kız.
Yalana Dolana
Ergen bir kız intihar etmişti.
İntihar notu: “Her şeyin yalana dolana battığı bir dünyada, bir ‘doğru’ olarak yüzmeği beceremediğim için seçtim bu yolu. ‘Affedin’ demek de gelmiyor içimden. Deseydim, yalandan, ‘affettik’ diyecektiniz ama… İçinizden, aslında değil, asla değil!”