Muhatapsızlık

Yayıncıların, dergicilerin, kolektif faaliyet yürüten grupların en büyük sorunu: muhataplarına karşı hangi üslupla yaklaşacaklarını bilmiyorlar. Üslup sizi yan yana getiren şeydir, oradaki anlamı dolduracak olan taraflar birbirini dinlemeli, birbirini ciddiye almalı en başta. Fakat bu ciddiyet ne yazık ki çoğu zaman unutuluyor. Selam verdiğimiz gündelik vasatlığını size boca etmeye kalkıyor. Siz yine de ciddiye almaya devam edip anlamaya çalışıyorsunuz. Bu sefer seviye o kadar aşağı iniyor ki  karşıdaki kişi her şeyiyle yukarıda olduğunu zannetmeye başlıyor. Silinen bir kavrama dönüşüyor üslup.

Bu yüzden karşıdaki kurum, kişi ya da grup/gruplar üslupsuzluğu her an yaklaşabileceği bir samimiyet törenine dönüştürüyor. Halbuki biz bir kere demiştik: Dikenli Eli Tutmayanı Ciddiye Almayın! diye. Bu bizimle iletişime geçen yahut bizim iletişime geçtiğimiz insanlar için de geçerli. Çok duyuyor ve görüyoruz. Dergilere ve yayınevlerine eserlerini, yapıtlarını gönderen arkadaşlarımız dönüş alamıyorlar. Olumlu ya da olumsuz herkes dönüş almayı hakeder. Bunun aması fakatı yoktur ve kimse sizin peşinizde koşmak zorunda değildir. Asgari bir süre zarfında metne/yapıta dair yorum yapılır, herkes mesafesinde kalarak yolu öğrenir. Ama bu yayın dünyası o kadar kibirli bir ortamki birisi bir şey yazsın da ben de varolduğumun farkına varayım diyenler bile üç güzel cümle duyunca hemen kendisini usta, hoca, tanrı ilan ediyor. Ha şunu da eklemek gerek okurlar bu söylenenlerden muaf değil. Üslupsuz okur düşman başına!

Söz meclisten dışarı değil içeri, en içeri!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Frantz Fanon ile Kalkınmayı Sömürgesizleştirmek (Benjamin Selwyn)

Çaresizce Susan'ı Aramak (Terry Castle)

Alexander Dugin'in Kozmik Savaşı (Matt Mcmanus)*