Süleyman Sabri Genç İle Söyleşi/Dolunay Aker

1.

Anlamdan ya da anlamın sabitliğinden kaçarak dili “anti dil” düzlemine çektiğini düşünüyorum. Dil veya anti dilin sendeki yeri nedir?

evet ilk şiirlerim için bu anlamdan kaçma söz konusu. hattadirekt “elahora” isimli şiirim bu anlamdan kaçmayı temsil ediyorkitabın çoğu zaten bu tip şiirlerden oluşmakta. dil bana sıkıntı veriyordu. özellikle dile gelmeyen şeylerin aktarılamaması ve rastgele herhangi bir sesin anlamdan kurtulamaması gibi şeyler üzerine düşündüğüm zamanlardı. belki farkında olmadan wittgeinsteincıydım. şuculuk buculukişleri sonradan farkına vardığında zevklidir zaten.

şu an için söyleyecek olursam dilin ve anti-dilin yeri üzerine o kadar düşünmüyorum. hatta düşünmeyi gereksiz buluyorum. anlam ayrı. anlamın akışını zengin ve basit tutup metaforlarlabir rüzgar gibi yazmayı seviyorum. dille çok uğraşınca o rüzgarı yakalayamıyorsun ve ortaya çıkardığın şey yapaylaşıyor. dil üzerine deneylerden çok kendi kişisel penceremden farklı bir bakışı veya olağan bir durumun olağandışı aktarımını önemsiyorum. aktarılamaz gibi görünen o olağanı şiire yedirmeye bayılırım mesela. daha içten şeyler dilin üzerine basıp karşı kıyıya geçiveren şeyler ilgimi çekiyor. içten derken haşa lirizmden falan bahsetmiyorum. yılış yılış işlerden haz etmem hiç.

2.

Değirmen hini’nin Guy Debord’tan bir alıntıyla başlaması dikkate değer bir durum. Debord ve onun gösteri anlayışı, sistemlerin ‘gösteri’ hali ve şairin gösteride olduğu konum hakkında düşüncelerin neler? 

debord ilk okuduğumda beni çok şaşırtmıştı. bazen bu çağın felsefi peygamberi baudrillard mı yoksa debord mu diye kararsız kalıyorum… zizek’i de severim bu anlamda içinde bulunduğumuz zeitgeist’ı betimleme anlamında ama deborddiğerlerine nazaran bir kahindir. baudrillard’ın kehaneti o kadar tutmamıştır mesela 11 eylül’le birlikte bunu kendisi de kabul ediyor. aşırıdır onun kehanetleri ama debord herhalde bugün aramızda yaşasa ve gösteri toplumunun geldiği noktayı görse bu kadarını ben bile tahmin edemezdim derdi. ki tahmin etmiştir. hatta her yeni baskının önsözünde git gide “gösteri toplumu” kitabının kendisini nasıl doğruladığından bahseder. 

yaptığım alıntı “her türlü anlamsızlığa gülmek artık yasaktır” aslında anlamsızlık övgüsüne vurgu yapan bir çağa işaret ediyor. her şeyin altında bir anlam arama deriz ya veya o anlama gelme... yani sen o anlamda değilsin sonradan gidip o anlama çay içmeye geliyorsun. işte gösterinin marifetleri. otoriteyi ortadan kaldırırsanız herkes herkese çay içmeye gider. anlamsızlığı yücelten bu çağ, anlamsızlığı anlamlı bulduğu için yüceltiyor aslında. buradaki otoriteyi kaldırma olgusunu müspet ya da menfi kullanmıyorum. bunun güzel tarafları da var kötü tarafları da. evet alıntının tarif ettiği çağve işaret ettiği şey bu ve dediğim gibi ilk şiirlerimdeki “anlamdan kaçma” “dil üzerine düşünme” gibi biçemcikaygıları temsil ediyor. fakat ikinci bir kitabım çıkarsa bu alıntıyı muhtemelen kullanmam. çünkü şiirim ve bakış açım, hatta 2015’ten itibaren köktenci paradokslarla birlikte sürüklendiğimiz paradigma bu alıntıyı karşılamıyor. ha guydebord’un kehanetleri kendini doğrulamaya devam ediyor mu? herkes star bebeğim derler ya... kendimizden başka müşterimiz kalmayana kadar devam ediyor.  









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Frantz Fanon ile Kalkınmayı Sömürgesizleştirmek (Benjamin Selwyn)

Çaresizce Susan'ı Aramak (Terry Castle)

Alexander Dugin'in Kozmik Savaşı (Matt Mcmanus)*